Tebessümündeki sessiz mısralara tutuklu kalbim. Kalpsiz sevdalara vurulmuştuk ikimiz de çığlık çığlığa. Gözyaşında raks eden küçük su perilerinin haylazlığına kurban gitmişti hıçkırıklarımız. O aşka ben ona inat ikimiz de inanmıştık inanmak istemediklerimize. O duvarlar örmüştü yanlarına. Bütün kapıları kapalıydı. Ve ben kapının önünde günlerce aç, susuz, uykusuz onu bekledim. Bir gülümseyişi yeterdi ama ona benim sular seller gibi gözyaşlarım yetmedi. Canı yanmıştı. Canını yakmışlardı. Şimdi o da benim canımı alıyordu. Önce küçük bir çocuk gibi yalvarıyor sonra acımasızca canımı yakıyordu. Biliyordum en başından beri böyle olacağını; adım kadar iyi biliyordum. Koca bir boşluğa küçücük kalplerimizi sığdırmayı başaramamıştık. Yine de diretiyordum. Yine de direniyordu. Çaresizliğine yardım isterken beni de düşürdüğü çaresizlikte boğulmaya terk edip gidiyordu. Daha çocukken izlemiştim ben bu filmi ve sonunu iyi biliyordum; adım kadar iyi. Karakterler farklıydı; belki konu; belki adımız bile farklıydı artık ama bu hikaye hep aynı bitiyordu. Bitmesin diye çok direndim. Ama bittikçe yeniden başlıyor ve her defasında daha da can yakıyordu.
Aynı şarkının sözlerini her defasında yine ben yazıp ben söylüyordum. Çocuk aşk mektuplarımı annem bulduğundan beridir korkar da olsam bu şarkının sözlerinden aynı mısraları onun gözlerinden de dinledim. Kulaklarımı sağır ediyordu sessizliği. Sesini mi duyurmaktı amacı yoksa beni mi susturmaktı. Bu denli boşlukta içimdekileri haykırsam bir yerlere çarpıp da bana geri gelmez miydi? O kadar mı boştuk, o kadar mı basitleşmişti hayatlarımız? Birbirimizin hayatını mı basitleştirmiştik yoksa bilmeden. Oysa neyimiz varsa koymuştuk ortaya… Ne kadar mısra varsa aşka dair dizip de yol yapmıştık gurbet ellerden. Adım adım adımızı bile unutur olmuştuk soğuk kanımızı dondurup ellerimiz koynumuzda ısınırken. Girdiğimiz kaç günahtı bilmeden birbirimizin hayatına gizlediğimiz ve gizlendiğimiz kaç kuytu korurdu bizi bu deli yangından.
Şimdi sadece ben yanmaktayım göğe ulaşan bu alevlerin ortasında yağmuruma meydan yok. Şimdi o söndürmekte ateşini etrafına duvarlar örmüş. Benim hayallerimi savururken boşluğa kendine bu koca boşlukta ufacık bir yer bulup kurtulmuş. Birkaç mısra çıkarmış hayatımızdan. İkimizin hayatı diye bir şey kalmamış yazık! Yazık olmuş aldığımız nefese, söylediğimiz söze, elimize, yüreğimize, sevgimize, dilimize, yazık olmuş. Yüzündeki tebessüm sanki hiç olmamış gibi aynı şarkının aynı mısralarıyla yok olmuş…..