14 Mayıs 2008 Çarşamba

Karanlık Ölüm '' 16 ''

єу göηℓüм.
nereye dogru sürüklenıyosun ne için kim için çırpınıyorsun ey gönlüm.
günler güzel baslayacakmı sanıyorsun,hergün güneş doguyor dıye..
o günün karacagı hıç aklına gelmıyor demi...seni çaresızlıklere bogacagı
hıç aklına gelmıyor demi ey gönlüm.yasamak zor be gonlum.
bu kadar acıya göğüs germek zor.azalmıyor be gönlüm acılar,azalmak bılmıyor..
azalmak nedir bılmıyorsun demı gonlum.hiç yasamadıgın bıseyı anlamak zor bılıyorum...
yükün agır be gonlum hemde cok agır.daha gıdecegın cok yol var be gonlum....
sabret gönlüm sadece sabret.yolun sonuna varırsın elbet..
varırsın elbet,çaresiz ,yorgun,bitkin.o zaman daha cabalama gönlüm...
bırak kendını zamana,gelecegın en son noktaya geldıgın zaman gonlum....
bilesınkı artık dınlenme
zamanıdır,bılesınkı artık verdıklerını alma zamanıdır
EYGÖNLÜM...

12 Mayıs 2008 Pazartesi

damla damla yağmur kuşağım_-

Tebessümündeki sessiz mısralara tutuklu kalbim. Kalpsiz sevdalara vurulmuştuk ikimiz de çığlık çığlığa. Gözyaşında raks eden küçük su perilerinin haylazlığına kurban gitmişti hıçkırıklarımız. O aşka ben ona inat ikimiz de inanmıştık inanmak istemediklerimize. O duvarlar örmüştü yanlarına. Bütün kapıları kapalıydı. Ve ben kapının önünde günlerce aç, susuz, uykusuz onu bekledim. Bir gülümseyişi yeterdi ama ona benim sular seller gibi gözyaşlarım yetmedi. Canı yanmıştı. Canını yakmışlardı. Şimdi o da benim canımı alıyordu. Önce küçük bir çocuk gibi yalvarıyor sonra acımasızca canımı yakıyordu. Biliyordum en başından beri böyle olacağını; adım kadar iyi biliyordum. Koca bir boşluğa küçücük kalplerimizi sığdırmayı başaramamıştık. Yine de diretiyordum. Yine de direniyordu. Çaresizliğine yardım isterken beni de düşürdüğü çaresizlikte boğulmaya terk edip gidiyordu. Daha çocukken izlemiştim ben bu filmi ve sonunu iyi biliyordum; adım kadar iyi. Karakterler farklıydı; belki konu; belki adımız bile farklıydı artık ama bu hikaye hep aynı bitiyordu. Bitmesin diye çok direndim. Ama bittikçe yeniden başlıyor ve her defasında daha da can yakıyordu.
Aynı şarkının sözlerini her defasında yine ben yazıp ben söylüyordum. Çocuk aşk mektuplarımı annem bulduğundan beridir korkar da olsam bu şarkının sözlerinden aynı mısraları onun gözlerinden de dinledim. Kulaklarımı sağır ediyordu sessizliği. Sesini mi duyurmaktı amacı yoksa beni mi susturmaktı. Bu denli boşlukta içimdekileri haykırsam bir yerlere çarpıp da bana geri gelmez miydi? O kadar mı boştuk, o kadar mı basitleşmişti hayatlarımız? Birbirimizin hayatını mı basitleştirmiştik yoksa bilmeden. Oysa neyimiz varsa koymuştuk ortaya… Ne kadar mısra varsa aşka dair dizip de yol yapmıştık gurbet ellerden. Adım adım adımızı bile unutur olmuştuk soğuk kanımızı dondurup ellerimiz koynumuzda ısınırken. Girdiğimiz kaç günahtı bilmeden birbirimizin hayatına gizlediğimiz ve gizlendiğimiz kaç kuytu korurdu bizi bu deli yangından.
Şimdi sadece ben yanmaktayım göğe ulaşan bu alevlerin ortasında yağmuruma meydan yok. Şimdi o söndürmekte ateşini etrafına duvarlar örmüş. Benim hayallerimi savururken boşluğa kendine bu koca boşlukta ufacık bir yer bulup kurtulmuş. Birkaç mısra çıkarmış hayatımızdan. İkimizin hayatı diye bir şey kalmamış yazık! Yazık olmuş aldığımız nefese, söylediğimiz söze, elimize, yüreğimize, sevgimize, dilimize, yazık olmuş. Yüzündeki tebessüm sanki hiç olmamış gibi aynı şarkının aynı mısralarıyla yok olmuş…..

11 Mayıs 2008 Pazar

Siyah - SON

En ağır, en can acıtıcı sözler var dilimin ucunda. Geriye bir tek hatıralarımın kenarına iğnelediğim notlar kaldı elimde. Andıkça okuduğum, sesimi titreten sözcüklerle bezeli bu notların hepsi. Çok ağır konular var gündemimde; binlerce soru işareti fırlatabilirim şu anda yüzüne.. Ama şöyle ki zaman aşımında kayboldu hepsinin gerekliliği.

Ben her hesaplaşmamızda süzdüm merhametimle o sözcükleri.. Çamurla boca edilmiş ruhuna sert bir müdehale daha ne işe yarayacaktı ki? Polijini portrene rötuş yapmakla kalırdım ancak. Oysa acılarımın özsuyundaki zehri akıtsaydım dudaklarına içtiğin anda kaskatı kesilir seni öldürmem için yalvarırdın bana... Tanrı'ya şükürler olsun ki seni öldürebilecek kadar çok sevmemişim. Beraberinde kendimi yavaş yavaş öldürebileceğim bir metod seçmişim.

O ağır sözcükleri yine sırt çantamda tutuyorum, yine sana söylemekten vazgeçiyorum. Bu son vazgeçişim ve bu duyup duyabileceğin en son sözlerim..

Sırt çantam öyle ağırdı ki onu uçurumdan aşağı fırlattım. Evet biliyordum ucundan ayağıma bağlıydı çanta. Gözlerimi kapattım..........................

-SON-

2 Mayıs 2008 Cuma

damla damla yağmur kuşağım...

Sen benim ilkbahar sabahım. Tatlı gökkuşağı şekerim. Kağıt helvam. Sen benim elim ayağım hep biraz kalp ağrım...Hani öpmüştün ya ben ağlarken yanaklarımı.Hani tutmuştun ya elimi sıkı sıkı..Gözlerine bakamamıştım ya hani.Hani nasıl bir aşk demiştik ya.Nerde bizim o bitmeyecek aşkımız.Kimin canını yaktık da canımız yandı böyle derin.Daha demin seni seviyorum dememişmiydin.Kaç mevsime sığar unutmak unutulmak.Hangi yiğidin harcıdır bu sözü tutmak.
Ben hala elimde lahana bebeğim.Hala ağlıyorum.Ben hala seni yanıbasımda istiyorum.Ama anlıyorum da olmayacak bir duaymış bizimkisi.Tek gidişlik bir bilete bel bağlamışız yayan dönüyoruz geldiğimiz yere.Ama yine de anlamanı isterim.Benim yolumda derin sular var geçemeyeceğim çalılar.Sen çiğnerken benim hayallerimle birlikte onları ben elimden tut diye beklemek zorundayım.O derin sular senin dizlerine geldi belki de bense kendi gözyaşımda bile boğulmaktayım.Acı acı çığlıklar geliyor çok derinlerimden.Ben kendi nefesimden bile irkiliyorum.
Sen benim aralık ayım yalnızlık payım...En büyük ayıbım.Bu kocaman aşkta küçücük kaldım; kayıbım..