30 Aralık 2008 Salı

Delimiymiş 4?

MAVİMMM...
En sevdiği denizde küçük kahramanlı balıklara sahip ufak bi kız..Sessizce konuşurken sessizliğiyle usulca kımıldamış bedeni.Pamuklara sarmalanmış uykuları mavisinin küçük gözleri kirpiklerine dolanmış,kızın sırtında hiç hissetmediği kesik kesik bir nefes...Ayaklarında nedensiz kıpırdamalar ve titreyen nefesi yorganın altında....
Ne sarayının prensesi ne de güzellğinin konuşulduğu kahraman masallarda...Sadece tanrısına dua ederken açtığı avuçlarını,mavisi tutmuş o hiç beklemeden.Bildiklerinin aksine bilmedikleri toplanmış üstüne mavinin ve bütün güzellikler yapışmış ceplerine..Balığın pulları renklenmiş ve dökülmemiş avuçlarına mavinin dokunuşlarında..En sevdiği denizinin dalgaları gibi olmayan mavinin saçlarını evi yapmış,boğulmuş içinde...Mavi de hiç üzmemiş balığı,küçük bi oda da saklamış...Uyurken öpmüş kızı omuzundan sessizce,kız uyanmamış gülümsemiş..Mutluluğun kahkahaları kapının kilidinden sızıvermiş içeri..Yankılanmış kuşların uçtuğu duvarlarda...
Kocaman bir pencereden beyazı izlemişler sokak lambasının kısık ışığında,ilk gün duyduğu kokuyu duymuş balık ve boğulmuş maviye..Yine,yine ve yine...
Mavi utanmamış ufacık gözlerinden ufacık damlalar akıtmış balığın dudaklarına,balık yutmuş hepsini ve renklenivermiş pulları..İçlemiş içine hepsi yavaş yavaş.MAVİ OLMUŞ BALIK..HEP MAVİ...

Delimiymiş???? 3

Hafif buğulu bi fotoğraf ve kıskanılmaya mahkum bi güzellik...En sevmediği renk turuncunun içine bürünüp düşe kalka yürür çamurlanmış karların üstünde..Ve beyninde elektrik süpürgesi ve bir iki hızla tüketilmiş viski şişeleri...Kafası hafiften karışık ama duyuyor..Duyuyor ve diyor ki o ses;
NEYE KİME VE TUHAFLIKLAR DİZİSİ,KİRLENMİŞ ÇARŞAFLARDA SENİN KOKUN,SIKIŞTIRILMIŞ VE YANLARDAN BASTIRILMIŞ GEÇMİŞ,BORDO DUVARLARDA SEVİŞMELERİN ARDINDAN TERLİ PARMAK İZLERİ VE ÜSTÜNDE SENİN FOTOĞRAFLARIN HATTA İÇİLİP DE O DUVARLARDA PATLATILAN VİSKİ ŞİŞELERİM..BİRDE KENDİME KIZIP TEMİZLEME İSTEĞİMM...:)ARDINDAN DA ANNEME YENİ ALDIRTTIĞIM SÜPÜRGEYİ SENİ ATAR GİBİ ATMAM CAMDAN AŞAĞI...HİÇ DE ÜZÜLMEDİMM..CANIM SAĞOLSUN...:)
Hiç bile seninle konuşmuyorum...Hatta sırf seninle konusmayayım diye hep oturduğum koltuğu bile değiştirdim.Gittim aynısının turkuazını aldım,bi de duvara çevirdim onu..Televizyonu göremiyorum ama olsun sana inat yaptım işte...Geçen günlerde sevgilinle tatile gitmişsiniz...Hemde benim istediğim yere.Aylarca söyleyip durmuştum sana hatta sürpriz yapmaya kalkışıp biletleri bile almıştım da yırtıp atmıştın benden habersiz iş yaptın diye...Şimdi o kısacık sarı saçlı iğrenç yeşili gözleri olan pis kadınla bizi hayal ettiğim yerlerde el ele hatta öpe öpe yürümüşsün...Kadın sana en sevmediğin renk bi gömlek almış sen de beğenmiş zevkle gülümsemişsin fotoğraflarda...Beraber yemeğe çıkmışsınız,bi de ayırtmıssın masayı..Masada güller çiçekler,pırıl pırıl gülümseler..Güya hiç de sevmezdin çiçek böcek almayı,baksana neler neler değişmiş...?Ama neye sevindim biliyormusun?Benimleyken hep kahkaha atardın sen,şimdi bi fotoğrafta bile görmedim o ifadeyle seni.Kadının gözleri de benim baktığım gibi bakamamış sana hatta yakışmamış pembe terlikler..Aynısı bende de vardı...Olmamış zaten sen de hatırlamamışsın bende de oldugunu..Öperken anımsasaydın en azından...Her neyse ben yırttım attım fotoğrafları..Zaten aldatıyormuş seni..Senin gibi...
Senin gibi ya..İşte aynen öyle...Bir hikaye duymuşuz da zamanında ne ben seninle konuşur olmuşum ne de sen o duvarlara hafif meşrep bi hava.Ben yürürken yalnız,sakinliğimle el ele tutuşup sen sarı saçlı bir kadınla başka bi yatakta başka rüyalarda...Mavi kanatlı bir meleğe dua ederken ben yollara inat her bindiğim otobüste,sen başka yolcu başka diyar..Saklambaç oynarken senin hayalinle seni bulmak için elleri hep boş kalan ben,sen ise tuhaf yabancı bi kokuyla gece benim yatağımda...
Şimdi ben turkuaz koltuğumda elimde meyve bıçağı ayağımda alışkın olmadığım bi patikle sana şarkılar söylemekte aptallık ediyorum değil mi?Deliymişim ben...Saçımı sarıya boyattığım ve yeni evindeki turkuaz koltuktan aldığım için...Görmedim ben öyle bişey...Aptal kadın...Aptal duvarlarım...Aptal çarşaflar...

29 Aralık 2008 Pazartesi

Siyah - 17



Yeni yılın kutlu olsun. O kadar güzel bir yıl olacak ki bu kusacaksın sevinçten. Her yer kan revan her yer itiş-kakış. Yeni hayatlar doğacak süt kokulu pamuk elli, ardından kahır dolu acıyla vedalaşılan bedenler göreceksin. Herkes biryerlere koşuşturacak menfaatleri uğruna, bazen üstüne basacaklar koşarken seni görmeden; bazen de sen ezeceksin bahar kokulu çiçek bahçendeki gülleri. Masumiyet barındıran yüz arayacaksın kapı kapı, ta ki aklına gelip de aynaya bakıncaya kadar. Yok, hayır. O zaman da göremeyeceksin ne bir tebessüm ne bir masum yüz. Yorulmuş yüreğin, ötelediğin, bundan önceki yahut ondan bir önceki diye devam eden yıllarda elinden tutup gözlerine tutkuyla bakmaya doyamadığın kişiyi aramayacak bile. Hafızana küfredeceksin, ağladığın ve ağlattığın gözlerin acısını nasıl da unutturdu zaman diye. Bunlar gerçekleşirken eski bir şarkı gelecek kulağına tesadüfen, ya da bir parfüm kokacak yabancı birinden. O zaman bile başka şeylere yoğunlanacaksın bundan kaçmak için. Birkaç sene evvel ruhunu titreten şeylere sırtını döneceksin. Hayatından gelip geçen insanlar kervanıyla bir aradayken konuşup üzüldüğünüz ya da güldüğünüz konular gelecek önüne, başka bir atmosferde o havayı tekrar solumamak için elinin tersiyle iteceksin. Bu yıl bir tuğla daha ekleyeceksin duvarlarına. Eh bu sevinçlerle zıpladığında arada bir göreceksin evveliyatı duvarlarının arkasında kalan. Her zıplayışta bir tuğla, bir tuğla daha... Yükselen duvarların arasında minicik kaldığında sen, yeni yıla renk gelsin diye bileklerini keseceksin. Yeni yılın kutlu olsun. Kırmızı sana şans getirsin.

28 Aralık 2008 Pazar

sessizliğimin sesi "7"


Her başlangışım bitişimin habercisi olurdu…
Bir çift göz bekler beni diye inanmamla başladı
Kapattığım her sayfanın mürekkebi bir yeni sayfaya geçmişti bir kere
Ne çare kalırdı ne de inanış bir yenisine
Ben yine kapalı tutmalıydım defteri
Ve yine beynimin oynadığı oyunları hiçe sayarak
Yalnızlık pençeli canavara sığınmalıydım .
Zehri yerinde iyidir
Ve ölümcüldür…

Gözlerimi yummamla başladı bir yeni zehir işlemeye bedenime
Her dokunuşda bir çare bırakmıştım kendimi giysisiz kelimelere
Korunmaktan korkan bir cümleydi o
Yorgun , genç , sade , olgun ve bir o kadar da çocuk….
Her titremesinde noktaları ve vürgülleri yer değiştirirdi
Anlattı ürkütmeden bana…
Gözyaşlarım akmaya başladı habersiz…
N’olduğuna dair tahmin yürütemezken
Eğildi yanaklarıma yumuşacık
Öptü gözyaşlarımı korkak ve bir o kadar cesurca…

Çocukken tadına varamadan ve eriyeceğini bilerek yediğim vanilyalı dondurmaydı
Ya da vapurda yemenin zevki yerine otobüste yediğim bir simitti
Kim bilebilir…
Martılara atılmalıydı belkide..
Çünkü ben atsaydım gururuma yenik düşmeyecektim .
Şimdi kendi ayaklarıyla gitti ağızlarına…
O martılarsa masumsu açlık yaşayanlardan değillerdi..
Hani yeni bir kitabın mis kokusu eşliğinde
Çevirdiğinde her yeni sayfasını
O buruk hissi vardır ya..
İçimden uyandırdı onu şimdiki öpüşü…
Gözlerim çaresizce kapatıyordu kendini ellerine…
Peki şimdi
İşte tam da bu saniye de nasıl bırakacaktım onu ?…
Bütün bu hisleri yalnız ve çaresiz bırakarak anlamsızlaştırmak yakışır mıydı bana ?
Acıyı çeken biri olmadıkça tüm acıların ne gereksinimi kalır ki dünyada?

Bütün haylazlığımda duvara attığım sakızın yapışması gibi yapıştın kalbime
Ne malzeme kullanırsan kullan geçmez o ıslaklık izi ordan…
Bütün çocukluğum terbiyesizce kalır orda…
İşte bu sayfada da böyle son buldun
Öteki sayfaya izin kalmak üzere…

22 Aralık 2008 Pazartesi

Buruşmuş Sayfalar "SON"

Duyuru: Sayın Bareng okurları, ailevi nedenlerden dolayı sitemizde yamaya ara veriyorum. Ne zaman döneceğim belli değil. Bu yüzden 20. yazımla bu köşeyi sonlandırmaya karar verdim. Hepinizi özliycem...


Hırsızlar


Hastalık mı bendeki? Yoksa deliriyor muyum? Belki delirdim çoktan, farkında değilim. Yıllarca peşinde koştuğum hayallerim vardı benim. tam ortasından darbe almış uçurtmalar gibi düştüler. Güvenin sonsuz olduğu aşklarım vardı... Onlarda, güneşte kalmış negatifler gibi soldular. Hepsi, rengi atmışlar arşivimde saklı şimdi. Sadece garip hatıralar...


Hani sohbet ederiz arkadaşlarımızla. Bir kafede sigarayla sarhoş oluruz. Orada anlatırız işte hatıralarımızı. O anda bir adam belirir. Elinde kalem, önünde deri kaplı bir defter vardır. Biz konuşurken yazar anlattıklarımızı. Çalar bütün anılarımızı... Belki ieride bir kitap yapar onlardan. Biz ise okuruz o kitabı. "Sanki beni anlatmış" deriz. Oysa bizizdir zaten o karakter. Ya hayata küsmüş masum bir çocuk oluruz, ya kırılmış bir aynanın soğukluğuyla kan akıtan genç bir kız. Çalarlar bizi parça parça... Biz ise izleriz öylece...


Bu yüzden susuyorum artık. Alatmıyorum kimselere derdimi. Belki duyar sesimi bu hırsızlar diye... Sessizlikle dertleşirim bende. Hiç sıkılmadan, dinler beni saatlerce. Bir yapmadığı şey, sıvazlamaz sırtımı. Belki paylaşır dertlerimi, ama avutmaz beni. Bense taşırım bu yükü. Yanlızlığın yükünü... Tek başıma, yanlız...


Lanet olsun size hırsızlar... Nefret ediyorum hepinizden. Susturdunuz beni. Bütün neşemi, bütün renklerimi çaldınız. Belki anılarım bende hala. Peki ya değerlerim?!


Kağan GÜLAÇAR

Archnight

18 Aralık 2008 Perşembe

Buruşmuş Sayfalar "19"

Sonsuzluğa Doğru



Soğudu hava. Her zamankinden soğuk. Hissetmez oldu bedenim acıyı. Kalbim hala atıyor ama. Buz kıran bir gemi gibi yüzüyor içimde. Gözyaşlarım kömür olmuş... Kalbimin kazanına atıyorum. Ağlıyorum hep. Ağladıkça tütüyor gemimin bacası. Ağladıkça gidiyorum.


Düşler... Siyah beyaz hepsi. Akan kanımı seçemiyorum. Salıyorum kendimi insanların arasına. Kime dokunursam, onu yaşıyorum düşlerimde. Bazen bir dilenciyi, bazen bir işadamını... Masum olmanın beş para etmediği bu dünyada, bir tek kendim olamıyorum. Cümlelerimi seçmiyorum. İçimden geldiğince konuşuyorum. Ama ben mi yoksa dokunduğum kişi mi konuşuyor bilmiyorum.


Aynalardan şüphe ediyorum. Bize gösterdikleri gerçek mi? Yoksa görünmek istediğimiz kişiler mi? Ama sorun şu. Ben ne istediğimi bilmezken, neden hep aynı yüzü gösteriyorlar?


İstediğim tek şey var aslında. Umut denizinde yüzen bu gemime kaptan olman. Haklısın çok şey istiyorum. Çünkü sende biliyorsun, gemiyi en son kaptan terk eder. Peki sonuna kadar var mısın benimle? Benimle yol alır mısın bir ömür boyu? Nereye mi bir tanem? Sonsuzluk okyanusuna, toz pembe bulutlara... Son limanımızda kumaşların kefen olduğu o ülke olsun. Şimdi gelir misin benimle?


Cevap vermek için yorma dudaklarını. Onun yerine nefes al. Nefes al ki yaşa. Daha çok yaşa. Gözyaşlarım bitmek üzere bir tanem. Kömürüm bitmek üzere... Büyük ihtimalle ilk ben karaya vuracağım. Ben o ülkede pembe panjurlu evimizi hazırlarken, sen yaşa ve anlat beni. Bensiz uğradığın her limana haykır adımı. Anlat onlara seni nasıl sevdiğimi... Kısacası bir tanem, sonsuz kıl beni...


Peki şimdi? Şimdi izin verecek misin bana? Seni seviyorum diyebilir miyim? Sarılabilir miyim sana istediğim gibi?


Kağan Gülaçar

15 Aralık 2008 Pazartesi

Doğum Günün Kutlu Olsun "Tolga Kölük" / Yazan : Velvet Vamp =)

ben bir ağız dolusu seni anlatmak istedim hep
sen tutam tutam sevgini sakladın
ben uluorta ağlardım hep
sen duygularını içinde saklar , bana kızardın ..

Kaç tane hikâyeyi çalmak lazım seni yazabilmek için bu sefer ? ya da kaç üslûbu yitirmek .. birilerinde ödünç alıp , geri vermemek .. ben seni yazabilmek için kaç kişiye muhtacım ? sen beni susturabilecek kadar anlayışsız olmayan "insan" ! yazmam için bana destek olacak ve tutacaksın kalemimden .. bana masallarındaki kahramanlarını anlatacaksın , ben de yazacağım ! ve biri çıkacak ; "sen benden esinlendin" diyecek .. ama sen insan , aldırış etmemem için beni sakinleştirmeye gerek bile duymayacaksın ! Çünkü ben büyüdükçe çok fazla sen oluyorum .. belki isteyerek , belki istemeyerek ! ama şuna eminim ki ; "sen olmak" , "sen" kadar güzel ..

ve nazlı bir güneş gibi doğarsın sen ..
kendini esir etmeyen bir ufaklık ,
geceleri siyaha boyanmış gökyüzündeki aydınlık ,
yuvamın da parlak yıldızı ..
yalnızlık ağacım.ın en büyük dalı !
ve nazlı bir güneş gibi doğarsın sen hep ..

Sen iyi ki varsın ağabey.im !
Senin doğumun , senin varoluşun ;
"her şeye rağmen hoşgeldin Aralık" diyebilmemdeki en büyük etken ..
ve sen de çok iyi biliyorsun ki ;
ben
seni
çok
seviyorum
.
Bazen "ablam" olsaydı diyorum ..
benim bir ablam olsaydı eğer ;
sen gibi kızar mıydı bana ?
sen gibi sever miydi beni ?
sen gibi susar mıydı bana ?
bazen ..
Bazen diyorum ki ; bir "ablam" olsaydı ..
bana sen gibi bakar mıydı ?
beni sen gibi ağlatır mıydı ?
bana sen gibi sarılır mıydı ?
bazen ..
Bazen dememem gereken şeyler diyorum ben !
kimse sen gibi bir ağabey olamazdı ..
bazen ..
hayır , hayır .. bazen değil , seni hep seven kardeşin Tunca Kölük (:
  • Önemli Not : 14 Aralık 2008 Tarihinde yazmış olduğum yazım , tahmin edileceği üzere değerli ağabeyim Tolga Kölük'e ithafen yazılmıştır .. O şimdi 29 yaşında :)

14 Aralık 2008 Pazar

Zamansız Hasat '' 7 ''

Bazen kuyuya indiğiniz ipin çürük olduğunu,
Kuyuda boğulduktan sonra öğrenmiş olursunuz...
Bazen her şeyi bildiğinizi sanıp, bunun tam tersi olduğunu anladığınızda,
Geçirdiğiniz onca vaktin boşa harcandığını öğrenmiş olursunuz…
Bazen uzun yağmur yada karlı bir fırtınadan sonra doğan güneşin,
Her gün doğan güneşten çok daha anlamlı olduğunu fark etmiş olursunuz.
Bazen inanmak istediğiniz şeylere inanmanın ne kadar yanlış olduğunu,
Yıkılan enkazın asla toparlanamayacağını öğrendikten sonra anlamış olursunuz.

Bazen kendi içinde kaybolur insan.
O kadar derinlere dalarki, oraya nasıl geldiğini hatırlamaz ve çıkış yolunu bir türlü bulamaz.
Bazen istemeden seçimler yapar insan, üzüleceğini bildiği halde kabul eder yenilgiyi.
Yenilgiye alışır zamanla beden, sahiplenir çaresiz kaybetmeyi.
Kaybettikçe öğrenir insan gerçek gördüklerinin ne kadar sahte,
Mutluluk sandığı çoğu şeyin, aynı zamanda eş anlamlı olduğunu ölümle...

Öğrenmesi için kaybetmesi gereklidir belki insanın.
Çünkü ancak o zaman anlayabilir kazanacaklarının değerini...
Kazandıklarından sonra öğrenir kaybettiklerine üzülmemesi gerektiğini...
Çok düşünüpte asla anlayamadığımız şeyler vardır ya onların özü budur belki,
Her kaybedişimizde bir kazanç, her kazançta bir kaybediş hayatın ta gerçeği ;)

13 Aralık 2008 Cumartesi

Buruşmuş Sayfalar "18"

Bekleyiş

Sıkıldım her şeyden. Duyguların olumsuz olduğu bu dünyada seni beklerken, yaktığım her sigaradan kanser oluyorum. Öksürüyorum en sonunda. Kan kusuyorum. Akan kanımda adın yazıyor, ağlıyorum. Bekliyorum seni… Her kayan yıldızdan aşkını diliyorum. Onlar gökyüzünde dans ederken, ben karanlıkla sevişiyorum. Dudakları o kadar yoğunki… Yüzemiyorum içinde, batıyorum. Batırıyor her batışımda hançerini, ölüyorum. Duymuyor kimse çığlıklarımı. Çıkmayan sesimle birlikte dertleşiyorum. Katran gibi doluyor ciğerlerime karanlık. Nefes alamıyorum. Açıyorum gömleğimin bir düğmesini daha, izliyorum seni. Bazen bekliyorum evinin önünde. Camından her ışık geldiğinde umutlanıyorum, belki görürüm seni diye. Belirmiyorsun oysa sen…

Düşlerimdeki yokluğunu basıyorum barıma. Ölüm yıldönümümü kutluyorum sensiz. Pek bir fark yaratmıyor acılar. Hissetmiyorum zaten. Sensiz neyi hissedebilirim ki? Bir tek sevgiyi hissediyorum. O da acıtıyor canımı. Bu yükün ağırlığında tek başıma eziliyorum. Ne zaman sarılacaksın bana, benim sana sarıldığım gibi? Ne zaman seveceksin beni? Özledim o küçük kızı. Beraber bisikletle dolaştığım o melek yüzlü kızı. Onu yenince ağlayan o küçük kızı. Ağlarken yanaklarını öptüğüm o kızı…

Büyüdü değil mi artık? Büyüdük değil mi? Büyüyünce geçer dediler ya hep, geçmedi yaram. Veba gibi sardı vücudumu hatta. Peki, bu aşk mı? Peki, aşk tek kişi yaşanır mı? Yalnızlığın gölgesinde kalmaya mahkûm ben, ömrüm boyunca bekledim seni. Ve bir ömürde beklerim. Seni sevmenin düşüyle beslenir, bir ömür yaşarım. Düşlerimin en acısı sensizlik. Acı düşlerden kurtar beni. Yokluğundan kurtar artık. Akan gözyaşlarıma anlam ver. Topla onları teker teker ve yıka yüzünü. Sinsin kokum üzerine ve hatırla beni bir ömür boyu. Öp bu kurumuş dudaklarımı ve sev beni. Gerçekleştir bu dünyadaki tek dileğimi. Söyle bana sende, benim söylediğim gibi. “Seni seviyorum” de…

11 Aralık 2008 Perşembe

Buruşmuş Sayfalar "17"


Okyanusların Kızı
Gönlümden kopardığım bir buket çiçektir bazen sevgim. Neden suda yaşatmak varken, kurutursun onları bilmem. Peki hamur kağıt bir defter arasında saklar mısın onları? Hala anlamadın mı? Hatırlamaktansa hep, yaşa beni bir sonsuz gibi. Diğer sonsuk aşklarından üstün kıl. Diğer sonsuz aşkların...
Sen sonsuzluktan korkarken, nasıl yaşayabildin bu kadar aşkı? Nasıl yaşayabildin beni? Nasıl yalan söyleyebildin? Bencilsin okyanusların kızı! Kendi hayallerine sattın herşeyi. Bir aşığı öldürme pahasına... Boğdun onu dalgalı sularında. Hep kendin...
Hep istediğin gibi yaşamak isterdin ya hep. Al yaşa şimdi bensiz. Sevgisiz, yalanlarla dolu hayatında yaşa tek başına. Yaşa! Yaşa ki yaşlan! Elbet kuruyacak o ıslak dudakların günün birinde... Bakalım kim öpecek o zaman seni. İsminde boğacaklar seni. Boğulacaksın. Okyanuslar ağlayacak. "Benim bir kızım yok" dediklerinde farkına varacaksın. Yaşadığın hayat senin değil çünkü, bizim. Aldığın nefes bile bizim. Ve işlediğin günahların, onlarda bizim...
Kendini çok güçlümü sanıyorsun? O kadar acizsin ki... Bugüne kadar ne yaşadın ki? Ey prenses hazretleri, tek deneyimin deneyimsizlik. Aynı yolda karşılaştık diye eşit olduğumuzu sanma. Çift şeritli çünkü bu yol. Bir gidiş bir geliş. Sen daha yeni çıktığında yola ben geri dönüyordum. O ara karşılaştık işte. Hani her cümlene bir cevabım olurdu ya... Sebebi buydu işte.
Şimdi nefret bile yetersiz kalıyor. Ama alçalmıyorum senin kadar. Hala bakınca yüzüne ağlıyorum. Dokunsam sana yanıyorum. Çünkü ben senden farklı olarak, karşılıksız seviyorum.

10 Aralık 2008 Çarşamba

Siyah - 16

Seni aklıma her getirişimde mideme toplu iğneler saplıyorum. Kontrolsüz bir biçimde her seferinde bunu tekrarlıyorum. Olsun, bu acıyı seviyorum. Seni seviyorum, damağıma depoladığın acı tadını, yüreğime aşıladığın sızını, bir de iğneleri seviyorum çok. Hepsi sensin, senin yadigarın. Yalnız kaldığım zaman anılarımızın saçlarından kavrayıp bağrımda ısıtıyorum yüzünü. Denizin serkeş çığlıklarından dinliyorum sesini ve ağıtlarımı bir şişede biriktiriyorum. Kelimesiz, cümlesiz ve sessiz. Kesif bir şarap kokusunu andırıyor ağıtlarım şişede ve içmeden sarhoş edecek cinsten bir koku bu. Aynı şehirde alamadığımız nefesin bensizken bu kokuyla boca olmalı ki yabancı bir kokuda ruhundan eksilmemeli anılarımız. Karanlıkta yazıyorum bu görünmez sözcükleri ve damla damla biriktiriyorum şişenin içine. Bir ışık var yukarıda mum ışığı gibi. Ama görmüyorum hiç bir şey. Hem mum dibine ışık vermez ki. Hissediyorum ellerimin ıslaklığından şişede yer kalmadığını. Oysa daha yarısını bile dökmedim içine ağıtlarımın. Bir hıçkırık zamanıyla eşdeğer bir hamlede kapatıyorum ağzını. İskeleye yapıştırdığım yüzümden süzülen damlacıklarla kabarırken deniz, fırlatmama gerek kalmadan aldı elimden şişeyi ve çekti hoyratça. Gözümün hizasında uzattığım elimi yavaşça geri çektim ve yüzümün altına yerleştirdim. Lanetli şişmiş cesetlere hizmet ettim gözlerimle. Bir batıp bir çıkan su yüzüne. Buradan ruh teslim etmek moda olmuş sanki tanıdık ve tanımadık tüm yüzlerin ölü gözleri üzerimde. “Hadi ne duruyorsun katıl bize!”
Canhıraş bir ağlama sesi geliyor uzaklardan ve ben ilk defa bu kadar duyarsızım sessizlik içinde geçen aylara rağmen. Bir toplu iğne daha ekleyerek iyice bastırıyorum midemi zemine. Ölülerin delici bakışları ve uzaklardan bir yerlerden gelen acılı ağlayışların arasında bir yerde işkence ediyorum kendime. Seçim yok, tercih yok. Işık yok. Koku yok. Korku yok. Şişe de yok artık elimde. Midemi delik deşik eden iğneler sayesinde kustuğum o şarap var yerlerde. Anılarımızı, seni, acını, sızını… Hepsini dağıttım iskelenin yüzeyine. Hepsini okşadım parmak uçlarımla, kokladım. Yine aklıma düştün, ağladım.

Fotoğraf: http://abuseofreason.deviantart.com/art/Night-s-Sorrow-65403882

9 Aralık 2008 Salı

sessizliğimin sesi "6"


gitmeliydin ?
anlamsız soru işaretleri alakasız sözcüklerin ardında...
sorularım anlamsız yerde uzatıldıysa beyninin önüne binlerce özür...
ama anlatılmıyor işte anlamsızlık
ruhlar ve sözcükler bundan kardeş olamıyorlar demekki..
demek ki sen...senn.. bir sebepsen hala bende o zaman dolanmalı ruhum beynimde...
anlatma daha fazla gözlerinle..
bıktım ! o kadar çok konuşuyorlar ki..
korkuyorum... aman ha diline işlemesin sakın...
delikanlılık damarların coşmasın vakitsiz...
ya işitirse kulaklarım?...
aman ha sakın uzanmasın sözcüklerin beynimin önüne...
ne hazırım ne de alışığım sesinle cümlelerini duymaya...
hüzünlü bir huzurluluk varsa şimdi beynimde..
susmandandır... ya da...
kapat perdeleri biraz daha....daha da karanlığa gel... görmeliyim yüzünü...
her zerrisini kazısam da beynime özlüyorum unutmuş gibi...
hele ki bazen sahiden getirmiyor beynim yüzünü gözlerimin önüne...
işte o zaman bütün damarlarım doluyor kezzapla...
ve hücum ediyor kalbime...
vücudumda olan zerzere bir hiç aslında...
aslında...aslında ruhumu hiç görmemelisin...

bende saklı seni tanıyor musun?
sende saklı bir ben var mıyım?
bir ben..
bir...
hadi azalt ve küçült haykırışlarımı
birazdaha...birazdaha gel yanıma delikanlı...
okşamalıyım yüzünü... tekerrür ettin kalbimde yine...
lügatım sadece senken odamda her yöne saçılmış hislerim...
birazdaha gel delikanlı..
yarım kalmış bu şiirimi bitirmeliyim...
aynı hisler gizli saklı bulunuyor bende seninleyim...
hangi rolün kaçıncı sayfasında çıkman gerekirken neden hala buradasın?
senin rolün bitti delikanlı..
gitmeliydin ?

Buruşmuş Sayfalar "16"

Kimsesiz Gelecek

Sokaklarda ne yaptığını bilen biri var mı? Günümüzde nasıl yaşadığını bilen? Biliyorum, içeriğimiz melankoli. Yazımın gidişatı bu şekilde olmayacak. Ama emin olun, vermek istediğim mesajı anlayanlar, bir melankoli yazısı okumuş gibi olacaktır.
Bize ait olmayan hayatlar yaşadığımızın farkında mısınız? Sudan çıkmış balıklar gibi bize ait olmayan bir ortamda yaşıyoruz. Bize sorduklarında "Biz istediğimiz gibi yaşıyoruz" diyerek karşı çıkıyoruz. Belki haddimi aşıcam ama "Gerçekten istiyor muyuz?".
Hoşumuza giden şeyleri yapmak için bir şey olmamız gerekiyor sanki. Metal dinleyen birisi neden kendini hep siyah giymek zorunda hisseder? Emo tarzını benimsemiş bir genç neden ailesiyle arasını bozmak zorunda? Evde hanım bekler diyen bir arkadaş neden arkadaşlarının önünde kılıbık durumuna düşer? Uyanın millet! Farkında olmadan değişiyoruz hepimiz! Ama ne yazık ki, bu değişimden rahatsız olmuyoruz. Bize bunu sevdirmenin yolunu buldular. Tıpkı ufak bir çocuğa sigara içmenin havalı olduğunu hissettirmektir bu.
Ben Bursa'da büyüdüm. Hayatımın yarısınada İstanbul'da devam ettim. Sürekli farklı hayatları yaşamaya alıştım. En sonunda Bursa'ya geri döndüm. Şimdi bir bakıyorum... neler değişmiş... Neler kazanmış bu şehir? Hiç... Peki neler kaybetmiş? Çarşıların içerisinde olan o baharat kokusunu. Her köşede, para bile istemeden sanatını icra eden gölge oyunu ustalarını. Saat kaç olursa olsun, dışarıda dolaşırken kendini güvende hissetmeyi. Kaldırımda oturan bir dilenciyi gözetmeyi... Gerek yok değil mi bunları yapmamıza? Nasıl olsa başkaları yapar bunları. Hem çarşıdaki baharat kokusundan bana ne? Değil mi?!
Sırf sevdiğimiz şeyleri yapmak için, asırlardan bize verilmiş bu mirası yok ediyoruz. Bencil miyiz neyiz bilmiyorum? Ama şunu bilin artık bunlara gülüp geçmiyorum!

8 Aralık 2008 Pazartesi

Dipnot 6

uzun zamandır yazı yazmadığımdan şikayetçilere sesleniyorum burdan geldi bir şevk bir fevk :)


bir kuyu vardı hep içindeki hayale daldığım,bir türlü dibini göremediğim!!her sabah umarsızca başına giderdim sonsuz derinliklerinde kaybolacağım korkusuyla,ne tenhasına yaklaşırdım oysa ne de karanlığına,sonsuzluğun!!yaşlanmışlığın verdiği bi bağ vardı tarihin de konusunda,sanki bir çok gizemi ve sırrı korur gibi derinliğinde!!bir gözünün ışıltısına bir gülüşünün sıcaklığına benzetirdim o derin kuyuyu!!bir bakardım şelale olmuşum akıyorum yüreğine tüm coşkumla,bir bakmışım tarih olmuşum asırlar olmuşum kazınmışım gözlerine!!oysa kimseler bilememiş aslını,biz de bilemeden ben sen olmuşum gözlerinde,sense ben olmuşsun kuyu gibi derinliklerimde!!!

7 Aralık 2008 Pazar

Buruşmuş Sayfalar "15"

Yalancı Aşıklar
Yoktum bu aralar... Boş kadehlerle gezer oldum. Kaybettim kendimi sigara külleri arasında. Göremedim beni bekleyen güzel insanları. Beklerken kurtarılmayı sıkıldım. Ölü bir bedene sarılmaktan bıktım. Ölen sevgilimin boş bedenine... Çürümüş bedeninin zehri ile ölmektense, eskimiş fotoğraflarına bakarım daha iyi. Peki neden mi? Artık aşık değilim...

Bu kadar basit bir sihirmiş meğer aşk. Bu kadar aciz. Bu kadar sade. Yalancısınız hepiniz ey aşıklar! Hani ölene kadar dersiniz, sonsuz olursunuz. Peki neredesiniz şimdi?

Ne kadar komik değil mi? İşlediğiniz günah size hiç koymuyor. Yalanlarınız etkilemiyor sizi. Sizin gibi aşıklara hayran olan benim gibi hayalperestler çekiyor yalanlarınızın bedelini. İğreniyorum sizden! Hemde bütün benliğimle...

Evet en sonunda başardınız tebrikler. Kendinize benzettiniz beni. Bir yoldaş daha kazandınız. Ama bir tek şunu bilin. Akıttığım gözyaşlarım helal değil size.

6 Aralık 2008 Cumartesi

Şiir Düeti / VelvetVamp & Zeugma(Kasımpatı)



OYUNCAK YELKENLİLER

Ben dolu dolu sevgimi haykırırken denize
Hırçınlaştı deniz isyan dalgalarıyla ..
İhanetin ölümün olmuştu senin
Yitip giden umutlarım delik deşik
Boğuluyordum deniz hesap sorarken
Kurudu içimde kalan son damlan bile
Ya yıktıkların ?
Yürüdüğüm karanlık o yolların
Nefesim kesildi her adımda , hep bir yakarış
Suskun bağırışlarım !
Yürüdüğüm sonu bilinmeyen yolların
Dibi uçurum belki , ucundayım ..

Deniz selam durdu aşkımıza
Deniz isyanlardaydı ölesiye
Topladı tüm gücüyle
Sakladı haykırışlarımı
Dibe vurmuşluklarımı
Gizledi yok etti tüm gücüyle
Bir taraftan
Ah sorma bir taraftan
Sen kokuyordu her yan
Yosun yeşili gözlerin bakıyordu
Derinlerden

Deniz şahit olmuştu
Deniz utançla dolmuştu
Yer gök şaşkındı,eşlik ediyordu
Çığlık çığlığa bir yandan..
Deniz ve gökyüzü
Yitik maviliklerde
Senden hesap soracak

Bu bir ihanet seramonisiydi
Bu bir itiraftı
Denize kusulan
Meğer ne çok sevmişim seni
Ne çok ölmüşüm geceleri
Adını sayıklarken..
Can çekişiyorsun içimde hala
Söküp atacağım her yanımdan
Çığlıklarım yırtacak şu derin girdapları
Kuruyup yok olsam bile her an.

Al gökyüzünü , al denizi
O günbatımında tuttuğun başka elleri
Sana yaptığım tüm oyuncak yelkenlileri
Sıcak bir yuvayı terk eder gibi
Al gökyüzünü , al denizi
Ömrümü çürütmem için bıraktığın ihaneti
Sana bakmaya kıyamadığım gözlerimi
Peşinden koşturduğum tüm sitemleri
Al gökyüzünü , al denizi
Işığı yanmayan odamda attığım çığlık seslerini
Yatağımda bıraktığın ihanet izlerini
Al gökyüzünü , al denizi
Çöpe at sana yaptığım tüm oyuncak yelkenlileri
Dipsiz kuyularda sönen çığlıklarım gibi
Al gökyüzünü , al denizi
ve yine git şimdi ..
Hiçbir zaman olman gereken yerde olamadığın gibi

5 Aralık 2008 Cuma

Haykırışlar-6

Bir oyun daha sona erdi ve şimdi küçük, karanlık odamda kendimle başbaşayım. Bu oyun da oldukça başarılıydı. Herkes kendine düşen rolü çok iyi oynadı. Gerçi dostlarım kimi zaman dost rollerini unutum yüzüme iğrenerek baktı ama farketmez. Benim haricimde kimse anlamadı. Ben de oldukça başarılıydım. Arkamdan konuşulanları sağır rolünü oynayarak duymuyormuş gibi yaptım ve sürekli gülücükler dağıttım etrafıma. Arkadaşlarımın benimle birlikteyken eğleniyormuş rolleri her zamankinden daha güzeldi. Bir ara öyle kahkahalar attılar ki ben bile inanıyordum nerdeyse. Sen de çok başarılıydın bugün. Beni öyle sevdin, öyle öptün ki içimle konuşmasam var olup olmadığını ayırt edemeyecektim. Şimdi mutluluk makyajımı temizliyorum. Altından kötülük fışkırıyor makyajın. Aynada kendime bakmaya dayanamıyorum. Yatağıma uzanıyorum. Gözlerim tavandan sarkan ipe takılıyor. Bugün intihar edemeyecek kadar yorgunum. Gözlerimi kapıyorum. Hiçlikte yokluğunla konuşup başkalarının kabuslarına yol alıyorum.

.. masallarda buluşsak biz ? .. "29"



ne kadar da uzun zaman oldu sensiz kalalı ..
ayaklarımın hissizleştiğini , parmak uçlarımın kıpırdamadığını fark ettim
bir damla bile gözyaşı gelmiyor artık
çok da hissizleştim .
buz kesiyorum yavaştan ama bir kibrit çaksalar kilometrelerce uzağımda ,
hemen eriyeceğim .
uzun zaman oldu sensiz kalalı ..
sen hayatımdayken tişörtümüzü giyebiliyordum daha
kısa kollu hani
üzerinde kolyemiz güzel dururdu
tek yüzüğü atmadığım zamanlardı , çift halinde duruyorlardı
uzunca sarılmıştık hani
sende de aynı tişört vardı , ben bastırmıştım
bedenlerimizin birleşmesine rağmen çıkarmaya kıyamadığımız ,
sonra kırışır diye çıkardığımız tişörtlerimiz
uzun zaman oldu ya sensiz kalalı ..
ben hiç bu kadar soğuk ama seni özler bir halde olmamıştım
ben hiç bu kadar soğuk ama bir o kadar da sana yakın kalmamıştım

ne kadar uzun zaman oldu bensiz kalalı ..
her şey yerli yerinde duruyor mu ?
her şey hala ben kokuyor mu ?
toprağımı getirdiğim şehrine tohumlar serptim ya hani
beni ek oraya , besle , büyüt diye
dallanayım , budaklanayım , seni sarıp sarmalayayım diye
hiç su vermemişsin ,
solmuşum ..
uzun zaman oldu bensiz kalalı ..
senin de hiç özlediğin oluyor mu tenimi ?
ya omzumu özlüyor musun ?
sırtımdaki çiziklerin çukur olmuş , biliyor musun ?
uzun da zaman oldu biz olmayalı ..
benim de bazı pişmanlıklarım oldu ;
kalp ağrıları , dudak sızlamaları !
pişmanlıklarımın sonucu ..



' yoldaki karelerin çizgilerine basmamak
kaldırım kenarlarına çıkıp hizasında yürümeye çalışmak
güneşi tutup bırakmamak
ayın parlaklığında kararmak
"bak gün de batıyor biz gibi.."
  • Önemli Not : Yukarıdaki fotoğraf "Berkay Metin Geçici" adlı arkadaşımıza aittir .

29 Kasım 2008 Cumartesi

.. masallarda buluşsak biz ? .. "28"

fotoğraf yazınsalları - 1




titrek bulutlar üzerinde sekerek ilerlerken ,
düşmekten korkmuyorsun
ve sen umarsızca bedenini gökyüzünde savururken
ufak bir buruşmuş kağıt geçiyor eline rüzgârın esintisiyle ..
teslim edilmesi gereken zamanda teslim edilmemiş ,
yanlışlıkla geç bir zamanda ruhunu sarsacak bir mektubun yarısı !
okumaya başlıyorsun titrek bir bulutun üzerine sereserpe uzanarak
eline ,
sevdiğine dair olan bir kalıntı geçtiğini anlıyorsun
ve sesin kadar narin bir çığlık atıyorsun içinden .. kimseler duyamıyor
rüyandan uyan ,
aslında sen hep o merdivende oturup ağlıyorsun !
  • Önemli Not : Bu yazı , fotoğraftaki çok sevdiğim arkadaşım "Buse Kral"a ithafen yazılmıştır ..
  • Sesleniş : Bana bu yazıyı yazmamda katkı sağlayan bu fotoğraf için Buse'ye teşekkürlerimi iletiyorum =) umarım beğenirsin .

28 Kasım 2008 Cuma

Haykırışlar-5

Belki çok uzun zamandır göremiyorum seni. Çünkü yoruldu düşlerim. Yine de görmek her şey değildir diyor bir iç ses. Kulak ver iç sese. Dinle ne diyor! Hissetmek diyor, hissetmek de yeter bazen. Orada olmadığını bilsen de oradaymış gibi davranmak. Dokunmak her hücresine ve öpmek her bir zerresini. Ama yoksun. Bir düşte var oldun bir kabusta yoksun! İnanmak ve inandırmak herkesi. Varmışsın gibi. Görmek her şey değildir. Düşlemektir bazen. Hayallerde yaşatmak onu. Hayalini koklamak ve gölgesini okşamak. Yoksun. Hiç var olmadığın gibi şimdi de yoksun! Anlamsız bir çift düş. Yağmurla karışık rüzgar var dışarıda. Sararmış, boşlukta uçuşan yapraklar ve yokluğa düşen şimşekler. Bir şimşekle düş yanıma ve yağmur sularına kapılıp git buralardan. Hayalini bırak geride. Yok ol! Yoksun. Ben seni hep sevdim...


Ben bu defa kalabalıkta tek başıma ayaktayım. Üstelik yağmur var yanımda ve şemsiyesizlik. Bir yağmur ve bir hayalin. Hepsi bu! Sanırım en zengin benim.

23/08/2008

27 Kasım 2008 Perşembe

Siyah - 15

Paragrafbaşı
Ne iyi ettin de geldin. Bak iyice bende eski ben var mı. Hiç değişmemişsin derken sana baktığımdaki gibi başı dönmüş sersem halimden bahsettiğini biliyorum. Oysa ilk sordun da bana bunca zaman sonra neler oldu hayatında? Hiç dedim aynı. Aynı ama çok üzdüler beni, çok ağladım. Hani şimdi sen karşımdayken dimdik ayakta buldun ya beni, öylece karşında gülümseyen. İçimde katmerlendi atlattığım sendromlar bir bir. Uykudan korkuyla uyanınca içi titrer ya insanın, sonra ellerine ayaklarına doğru yayılır bu titreme. Bir ürperti bir sendeleme. Öyle şeyler gördüm geçirdim gecelerce. Eimdeki kolonya şişesiyle bile konuştum midemin bulantısına karşı mücadele verirken. Sonra bir gürültü kıyamet. Baktım sonra ellerim kıpkırmızı. Fark etmemişim kolonya şişesi çoktan tuzbuz çorba olmuş aynamla. Kendimi de göremiyordum zaten. Sonra şıp şıp sesler geldi ellerimden. Hissettim sonra üzerime sildim ellerimi. Siyahın üzerinde belli olmuyor kan izleri. Dursun dedim üzerimde. Her renkli duyguyu yuttuğu gibi kırmızının hıncını da yutardı çünkü siyah. Paragrafbaşı dedim kendime sonra. Hadi bir kaldır kafanı. Ayna da yok karşımda sen anlat beni şimdi. Hiç değişmemişsin dedin. Ses tonun aynı hala. Düşündüğün herşey olduğu gibi çıkıyor dışarıya. Ya, öyle işte dedim. Çok şey kattı bana benden kopartılan her şey. Hani çizgifilmlerdeki kafası kesilen canavarların, kesilen yerden 2 başının daha çıkması gibi. Olgun da oldum çocuk da. Gördüğüne göre yordu, görüngüler dünyasının yavruları. Hissetti kimisi ya da hissetmiş numarasıydı. Hani o sırada sen bunları söylerken ben şöyle düşünüyordum. Ve senin bu düşüncemi anladığını da hissediyordum diye bir gün dillenecek gibi kekremsi bakışlar gördüm hep. Duruluğunu kaybettiğinde zihnim konuşmama daha kilometreler vardı. Koşmak lazımdı, cümleleri kat edene dek bir sonraki kelimeyle bulunduğun kelime arasında virgül yoktuysa hızını alamamalıydı. Sessiz kaldı bir ara ortalık. Her sessizlikte yavaş çekime mi girer dünya? Görüntü bir karardı bir parladı. Sonra konuşmamı istedin havadan sudan olsa bile. Uçların vardı senin, komik gelir sana ama öyle hala. Deli bir halin. Ben içimden, sen gayet dışa dönük. Bu tuzlu suyu çok içtim dedim. Sen yanımda otur bazen. Benimle yürümezsin biliyorum. Ama arada bir yanıma otur. Dokunmasan da olur. İki çift laf et. Git sonra.

24 Kasım 2008 Pazartesi

.. masallarda buluşsak biz ? .. "27"

Ecel ?! .. -Cradle of Light-

Öldüğümde sarmasalar beni , gömmeseler toprağa .. cansız bedenimi yatırsalar günlerce masanın üstünde .. morarıp çürürken bile pis bir koku yaymam etrafa , ben aşk kokarım !



Büyüdüğümü gösteren çizgilerim yavaştan çıkmaya başlamış yüzümde ! kaybettiğim hiçbir şey olmadığını düşünüyorum tekrardan .. hatta aksine , kaybettiğimi düşünmem gereken şeyler o kadar çok şey kazandırdı ki hayatımda .. o kadar çok şey kattılar ki ! büyüdüm onlarla .

Küçükken marketten aldığım tüpler vardı .. merhem kabı gibi (: emince çikolata gelirdi ağzına .. tadını çok severdim ! aynı senin tadındaydı belki de .. sen ? . sen ? .sen (: tüp tüp aşkı emdim ben ..

Rivayetlere göre ölmem gereken bu günün gecesini doldurduk .. ve ben yaşıyorum hala ? Allah'a inanmayan nice insanların rivayetleriydi bunlar ! hepsi , yalan .. benim ecelimi , bana benzeyen söyleyemez ! Aşk gibi .. benim içimi kimse bilemez ! belki de ben herkese yalan söylüyorumdur ? ama gerçek olan bir şey biliyorum ben .. senin aşkın da onların rivayetlerinden ! aslında "yok öyle bir şey" .. herkes konuştu , sen dolduruşa geldin ! ve belki sen de onların rivayetisin ? aslında ben seni onların dolduruşuyla sevdim .. oysa sen yoktun ! sen hiç olmadın .. "hiç"

bir suskun ..
bin sustun ..
sonra tek-tük konuştun
ettiğin iki kelamdı aşk ve sevgi
bunlar sadece benim avuntum ..
biliyor musun ?
benim yetiştirdiğim çiçekler hiç solmadı ..
biliyorum ,
ben hiçbir zaman olamadım istediğin o toprağı !
kaç aşk yitirdin sen ?
içimde öldürdüm bütün aşkları ben ..
titrek ellerim yüzünden ,
ne çok kalp kayıp düştü ..
kırdım ben !
ama hiçbiri senin kırdığın kalp gibi ufalanmadı ..
sarabildim ben !
hiçbiri senin kırdığın kalp gibi yara almadı ..

Ecel.im geldiğinde , hissetmek istiyorum .. acımasın canım ! ama o anı yaşamak istiyorum .. ışığı görebilecek miyim ? görmek istiyorum .. hiç aşık olmazsam , beni cennetine alır mısın ? benim zaafım buysa şayet , cehennemini yaşarım .. yanarım !


19 Kasım 2008 Çarşamba

bir aşıklık alışıklıksa

herşeyden önceydi aşkımız. bundan beş sene önce, çocuk olmadan önce, ben doğmadan önce, benden önce, benden öte. en kuytu yerlerde saklanmış yaramaz çocuklar gibiydi. yine de herşeyden önce varmış gibi. son sözlerden önceydi hep bir önce.annemden önce babamın ellerinden önceydi.adımdan önce gelirdi.geldiği günden beri herşey onunla ilgili.
yağan yağmur onunla ilgili nehirlerde taşan su ve yangınlar içimdeki.özlemekler onunla ilgili.birileri anlatırdı, küçüktüm, yaşlı yaşlanmış dudaklarla masallar onunla ilgili.kar tanesi onunla ilgili dilime düşen ve menekşeler saksılarda üşüyen.sokaktaki çimler, martılar, deniz, mehtap, ellerim, gözlerim onunla ilgili.hiçbir yerde geçmeyen adım, adım adım yaklaşmalarım, çocukça suçlarım, kaçışlarım ve kendimi hapsedişim kendimden bir kuleye onunla ilgili.korkuyorsa anlatışım dilimde, yine de güveniyorsa en derinden içim,ağlamaya bile ağlamaklıysa gözlerim gidişilerinde, bakışlarımın ardında susuşum onunla ilgili.pamuk gibi bir çocuksa gözlerime bakıp gülümseyen ve beni arıyorsa gecenin bir yarısı ben uykudayken gözleri, hepsi onunla ilgili.
yine de birşeyler uzak bu gece yarısı ondan.bunca aşıklığımın ortasında yanık kokuyor tenim.istemekler bitmiyor.bitti sandıklarım yetmiyor.herşey onunla bu kadar ilgiliyken ilgisizliği can yakıyor.içim acıyor için için.içimde bi yangın gözlerim duman gözlerim yaşardı yine.ağlamaklıyım.ağlamamalıyım.umudum bu kadar ilgiliyken onla gülümser yine de yüzüm biter belki diye bu hüzün....

23 Ekim 2008 Perşembe

.. masallarda buluşsak biz ? .. "26"

körkütük sarhoştum , aşka koşuyordum
bir yerde "dur" dediler
-nereye?
cevabını bilmiyordum
ve sustum ..

dün aşkı -sandığım- gördüm de ,
tiksinip kustum ..

Şuan birilerini pislik yerine koyduğum söylenip duruyor .. pisliğini görmesem , pislik yerine koyar mıydım ? pislikten kastımızsa uluorta yere keçi gibi zeytin tanecikleri serpiştirmek değil , aldatmak ! peki aldatılan kişiyi sen pislik yerine koymasan , bunu yapar mıydın ? küçük küçük aldatmalar , karşılıklıdır elbet .. büyükleriyle uğraşmam , büyükleri satılıktır ! bedeni satmaksa niyet ..

Önce birileriyle öpüştüğünü duymak , iç acıtan cinsten şok ediyor .. sonra bir vücut gösterisi yapıyorsun ! kaç puan aldın acep ..

Birileri zamanında demişti de , alttan alıp geçmeyi tercih etmiştim .. "yalanın küçüğü olur mu ? bir ilişkiye yalan girdiyse unut gitsin" ..
haklıydı elvin ..
-elvin , onu unutamadım(!) .. anlıyor musun ? ben hatamı şimdi anlıyorum .. küçük diye gördüğüm yalanı boşverdim ben , onu değil .. meğerse daha büyükleri varmış .. haklıydın elvin !

Evet , cümbüş daha yeni başlıyor .. nitekim ruha kastım yok ! bedene sövüyorum ben .. kirletilen bedene !

"nefret etmiş benden" .. edebilirsin elbette . tıpkı daha öncekine ettiğin gibi !
sen dudaklarını benim için mühürlemedin .. benden sonrakilere de açtın ! hem de iki-üç günde .. aniden öpüverdin !
ve sonra da demişsin ki ;
"ellerime karışma , nasıl istersem öyle dokunurum insanlara .. kime dokunacağıma karar veremezsin"
ben nasıl karışabilirim ki ? bu kadar mesafe varken seni zincirlerle bağlayıp başkasına gitmemen için sevgisizce turşunu kuracak değilim .. zorla güzellik olmaz hesabı ! sen zaten yapacağını yapmıştın , zavallı bir fahişe gibi ..
nefret etmen beni yaralamaz .. ben seninle yaşadıklarıma pişman olmuşum zaten (:
... {tam bu esnada okuyucu girer araya ve sorar yazara} .
*ben de yaşadım .. ben de ! ben de pişman oldum yaşadıklarıma .. peki pişmanlık mı kalıcıdır , nefret mi ?
-pişmanlık ..
*sizce neden ?
-nefret , gökyüzüne baktığında geçer .. denize daldığında gözlerini tuzlu suda yansa bile açarsın ve balıkları seyredersin , o sırada geçer ! ılık bir süt içersin , yine geçer .. kendini iyi hissedeceğin ne yaparsan yap , nefret o anda geçer ! ama pişmanlığı silemezsin , değiştiremezsin .. hatrı vardır [az tebessümleşme olur]
*güzel konuşuyorsun Tunca Bey .. biraz daha açar mısın demek istediklerini ?
-elbette .. yani mutlu olduğun veya kendini iyi hissettiğin anlarda nefreti düşünmezsin ! ama diyeceksin ki ; "iyi olduğum an geçince yine nefreti hatırlarım.." ! zaman geçtikçe , iyi oldukça nefret azalır sevgili okurum .. bir gün tamamen biter ! ve nefretten izler değil , güzel günlerden izler aklına gelir .. sonra onlar da kuş misali uçup giderler ! her şeyin ilacı zaman diye boşuna demiyorlar ..
*aa , evet ! anladım şimdi .. peki ya pişmanlık zamanla geçmez mi ? sonuçta bunu da hatırlamayacaksınız ..
-pişmanlık , yaptığını düşündüğün hatadan ortaya çıkar ! ve hatalarla ders almaz mıyız ? o sıcak sobaya ilk başta elimizi dokundururuz ve canımız yanar .. ve sonra bir daha oraya dokunmayacağımızı , dokunursak canımızın yanacağını biliriz ! aynı şekilde pişmanlık duyduğumuz şeyleri tekrar yaparsak , hata olur .. ve bu hatalar yeterince canımızı yakmıştır zaten ! canımızın daha fazla yanmamasını istediğimizden , yapmamak için aklımıza kazırız pişmanlığımızı .. zaman geçtikçe göreceksin ki ; artık canımızı acıtmayan bu pişmanlığı hatırladığımızda , sadece yapılmaması gereken bir durum veya davranış olarak aklımıza kazınmıştır ..
*sen ... .. ... .. . ... . . .. ..
. . . .
. . ..
{derken ürün ortadan kalkar ve söylenecek söz yarıda kalır .. çünkü ben .. . .. ... .. ... .}
uzak dur demişsin bana .. uzaktan sev !
belki öyle yapıyorumdur şuan .. belki öyle yapacağımdır ileride de ! fakat sen bir şey bilmeyeceksin , benim gibi ..
çok değer verdiğim birisi söylemişti :-
"o sana sevgiyle bakmıyor"
ve hep karşı çıkmıştım ona .. kızmıştım da ! hatta onu kaybedecek şekilde kızmıştım .. şimdi hangi şeyi kaybettiğim için "yazık" kelimesini kullanmalıyım ?
bence çok değer verdiğim birisi için .. çünkü haklıydı !
neyse
..
belki sen başka kollarda , ben başka vücutlarda yol çizeriz kendimize !
[gerisi boş]
-bunu yazmayalı da çok olmuştu-


ve şuanda aklıma gelen "duvar yazısı" niteliğinde birkaç kelamla yazımı noktalıyorum ..
Dünya seni benden alsın , sen dünyalar kadar seve dur ..
Dur , dünyalar kadar sevilen olasın .. sen dünyayı sustur !
nokta .

22 Ekim 2008 Çarşamba

.. masallarda buluşsak biz ? .. "25"

Ufak Paylaşımlar

şimdi ben bu yalnızlıktan şikayetçi değilken , dibime kadar giren insanları uzaklaştırmıyorsam bunun bir sebebi var elbet ..
yeni yüzlere bu kadar çabuk ısınabilmek senin eğiliminken , bendeki yalnızlığı gideren bedenlere bulaştırmam senin yüzünü ..
hele bir de öyle-böyle değil , daha yeni tanıştığın -ki bence gereği bile olmayan- biriyle bu kadar samimiyet içeren sözlere girişen sen .. bir de ruhuna laf ettirmezsin ya , ona anlam veremem ! anlam veremediğim şeylere bir yenisini daha eklemişim de , yeni çözüm buluyorum bunlara ..
"tatlım , şekerim , canım , yavrum" ..
sen bu sözleri kimlere söylerdin ki ? bu sözleri kimlere söylettirirdin bi de ..
artık ona-buna söylettiren bir sen varsın , bir de her an buna hazır ve nazırsın .
ah , insanlar bayağılaşıyor gözümde !
sen de öyle "eski" kontes .

bazen çıldırarak , son derece sapıkça hareketlere girmek istiyorum .. yolda yürürken ona buna sarkıntı olmak istiyorum ! ama işin garip yanı şu ki ; artık karşı cinslerim bundan rahatsızlık duymuyor .. en azından büyük bir kısmı ! bu bana tadımlık bir an yaşattıramaz , o yüzden marketten bir çikolata almak daha mantıklı ..

bazen de "o" bayan , "şu" bayan laf atsın diye saçlarımı kasten savuruyorum .. onlar beni izliyor , yanımdaki arkadaşımsa "oğlum seni çok fena kesti kız" demekten kendini alamıyor ! "vay canına!" diyerek amacıma ulaştığımı seziyorum ..
ve dikkat edilesi nokta nedir diye düşünmenizi isterken , size kendim cevabını hemen veriyorum !
"bazı kadınlar gibi kıçımı başımı açmadan dikkat çekebiliyorum"
ve işte ben bunu seviyorum ..

sıra geldi futbol şevkimi doyum noktasına taşıran birkaç cümleyi sizle paylaşmaya ..
ben de bir blogta okumuş ve bu cümleleri çok sevmiştim (:

"İlişki durumunda insanların iki ayrı forvet şeklinde davrandığına inanırım. Bir grup eski Fenerbahçeli Kejman gibi her pozisyona girmeye çalışır. Onlar için ilişki olasılıkları çok fazladır ve bunları kaçırmak istemezler. Ancak sonuç alabildikleri durum sayılıdır.Diğerleri ise Sergen’e benzer benim için. İstediklerinde, içlerinden geliyorsa atağa çıkarlar ve mutlaka sonuç alırlar. Fakat içlerinden gelmesi gerekir. O zaman kesinlikle başarırlar."

-- son zamanlarda
Sergen olmayı becerebildiğimi fark ettim ..
ve
ben
hep
Sergen
olmak
istemişimdir ..

19 Ekim 2008 Pazar

Buruşmuş Sayfalar "14"

Kısa Hikaye

Seni ilk gördüğüm andan beri... Evet yalan söylemiyorum. Seni ilk gördüğüm andan beri içimde bir tutku var. Hala tanışamadım seninle. Ama bir yolunu bulup tanışacağım seninle. Emin ol.


Her sabah o kafedesin. İki aydır bitiremediğin kitabınla beraber dalıyorsun bir bardak kahvenin içine. Saat on buçuğa geldiğinde kalkıp gidiyorsun. Bense hemen oturuyorum yerine. Hayaller kurmaya başlıyorum. Seninle tanışma hayalleri. Elbet tanışacağız emin ol.

Oturduğun kırmızı deri koltukta senin yanına nasıl gelsem diye düşünüyorum hep. Ne desem sana yanına geldiğimde. Konuşamamki... Utanırım, rezil olurum sana oracıkta. Akar yaşlar gözlerimden o an. Ama yeneceğim gururumu bir gün. Emin ol.

Gene böyle bir hayalden sonra attım kendimi salaş bir bara. Kaybedene kadar kendimi aktı gitti bardaklar önümde. "Kapatıyoruz arkadaş" dedi barmen. Bense sıkıntıyla çıktım bardan. Evimin yolunu tuttum. Mahalleye girdim ve seni gördüm. Melekler mi gösterdi seni o an? Ne oldu anlamadım. Ama sen ne gariptir yan apartmanın kapsını açtın. "İşte bu" dedim içimden. Hemen eve koştum. Su ısıttım. Gece nöbeti için tak dostum kahvemi hazırladım. Balkona kuruldum. Ölene kadar baklerdim seni orada emin ol.

Hava soğuktu ve ben balkondaydım. Üşümüyordum ama. Sana yakındım ya. Isıtıyordu düşüncen beni. Çıkıcaktın elbet biliyorum. Her sabah gittiğin kafeye gidicektin gene. Ve ben konuşacaktım seninle. Emin ol.

Sabah oldu ve çıktın. Ama tek başına değildin. Yanında üç kişi vardı. İkisinin okşadın saçlarını. Ne şevkatliydin öyle? Kapının önünde bekleyen okul servisine bindirdin onları. Öbürüne ise sarıldın uzun uzun. Öptün dudaklarını aşkının sıcaklığıyla. Ve onuda uğurladın...

Bense ağladım uzun uzun...

18 Ekim 2008 Cumartesi

Haykırışlar-4

Gitsem artık buralardan. Uzaklara gitsem. Bıraksam her şeyi geride gitsem... Gitmek mi nereye? Uzaklara,uzaklara mı ne kadar uzaklara... Bilmem çok uzaklara. Ama neden? Neden mi. Nedeni var mı? Yok... Sen de biliyorsun olmuyor buralarda. Küçük bu şehir...

İşte öyle bir geceydi. Ne güzeldi değil mi? Seviyorum bu şehri yaa... Seviyor musun ama nasıl? İşte seviyorum nasılı var mı? Her türlü acıyı,mutluluğu burada yaşadım ben. Burada mı.. Ne güzel..Burada doğdum burada öleceğim...

Küçük bu şehir. Sence de değil mi? O olmadan boğulmuyor musun sen de? Boğulmak mı? Boğulmak nereden çıktı şimdi... Geçen gece çıktı hani.. Onsuz geçen gece. Hatırlamıyor musun?Hatırlamak,evet hatırlıyorum. Ağlayıp durmuştun..Sen mi? Ya da ben mi.. Öyle bir şey...

Burada öleceğim... Ve evleneceğim burada. Çocuklarım da burada büyüyecek. Çocuklar mı? Onlar nereden çıktı? Çıktı işte boşver. Herkesin hayalinde olan pembe panjurlu, bahçeli evi de alacağım. Evi mi alacaksın? Alamazsın... Neden? Nedeni yok... Olmaz mı var. Gidiyorum ben buralardan sen evden bahsediyorsun. Hem de bahçeli. Yapma gitmek mi. Gidemezsin biliyorum. Giderim, gideceğim... Gidemeyeceksin. İkimiz de biliyoruz. İkimiz mi? Sen kim ben kim? Sen de ben ben de ben. Karıştı yine cümleler... Aman neyse... Sonuç olarak kalıyorsun. Onu bırakıp gidemeyeceğini biliyorum... Biliyorsun. Çok şey biliyorsun...,Sinirlendim yine. Sinirlerimi atsam gitsem. Gidemem ki, gidemezsin ki... Biliyoruz... Onsuz yapamazsın! Sen mi. Yani ben yapamam..Onun gibi bir şey. Benliğim içindeki ikinci benle savaşırken ben yine susuyorum... Yetersiz kalıyor cümleler...



NOT:Bu sefer değişik bir şeyler geldi içimden.Bilmem bu şekil işte...

17 Ekim 2008 Cuma

Aşk Dile Geldi - 4

SEVGİLİYE

Seninle girmiştim sevgi dünyasına
Umutla bakmıştım yeniden hayata
Işığım olmuştu gülen gözlerin
Ellerinden yudumlamıştım mutluluğu

Yine seninle yıkılmıştı hayallerim
Gözyaşlarımla ıslanmıştı hatıralarım
Alışmalıydım artık yalnız yıllara
Kalbimde sevgin,sensiz yaşamaya

Ne olur çıkma tekrar karşıma
Sızlayan yaramı deşme yeniden
Hakkın yok artık ellerimi tutmaya
Kurmaya çalıştığım düzeni bozmaya

Delice sevsem de seni hala
Çarpsa da kalbim eskisi gibi
Bir daha güvenmem asla sana
Kapattım o defteri yıllar önce...

14 Ekim 2008 Salı

Siyah - 14

**AYÇA'YA**

Duyulan sesler haberi veriyor şimdi. Kurtların ulumasından anlaşılıyor dolunay'ın kıyafetini çıkardığı. Sanki çok güzel bir kadının meşk öncesi hazırlanışına hayranlık naralarıydı kurtların uluması. Bulutlar yavaş yavaş sıyrılırken omuzlarından palıyordu eteklerinin uçları. Rüzgar da hafiften ıslık çalarken balkonun trabzanlarına iki eliyle tutunarak gözlerini kapadı o an, derin bir nefes aldıktan sonra masmavi gözlerini açıp baktı dolunaya. Dolunay da memnundu ki bu duruma yansıttığı ışık sadece ve sadece Onun gözlerinde parladı. Adından da belliydi ki o dolunay'ın bir parçasıydı.

Onun gözlerinde dolunay fotoğraf karesine sığmayacak kadar devasaydı. Öyle ki, alabildiğine yakın ve parlaktı. Hayallerini anlattı AYparÇAsı ve dolunay aksetti ışığını. Umutla sola eğdi başını ve gülümseyerek aldığı nefesini geri verdi. Ve sevincin getirdiği gözyaşı, yüzüklü işaret parmağına damladı.

Kurtlar bu sefer kıskançlık dolu bir tonla ulumaya başladı. Bir nefes alış-veriş süresine sığdırabiliyordu çünkü O ve dolunay diyaloglarını. Sözü geçen tüm bu şeyler bir nefes alış-veriş sırasında fotoğraf kareleri şeklinde yerleşti gökyüzüne, ve bir dilek tuttu o karelerden biri kayıp düşerken yeryüzüne. Dolunay anlattı gerçekleşeceğini mavi gözlerine ve o bir damla yaş nazlanarak damladı. Kurtlar pes edip eğdiler başlarını; sanki taş kalpli bir cellata kurban gideceklermiş gibi.

Ay üzerine çekerken hırkasını havada asılı kaldı son bir bakış . Derindi O ve parlaktı dolunay. Derin ve parlak bakışlar rüzgarın kalbinde sarmaş dolaş oldular. Ve uykunun kollarında rüyaların eşsiz köşklerine yer ayırtıldı. Köşkler de öyle böyle değil; merdivenleri bulutlar arasında, kapısı da dolunay kadardı -aslında dolunaydı-. Duvarları ve tavanları umutlarındaki bulanıklığın netleşmiş kıvamıyla kaplıydı.

Mavi gözler gündüz açıldığında o köşklerin en güzelinin tavanına bakmaktaydı...
Not: Kendimi bildim bileli (bebeklikten bu yana) arkadaşım, kardeşim, dert ortağım olan Ayça adlı dostumla bir gün iş çıkışımızda buluşup eve dönerken yolda bu müthiş manzarayı fark ettik ve Ayça kıskıvrak bu kareyi yakaladı. Fotoğrafçı kendisi vesselam ve yazılarımı takip eder sağolsun. Bu kareyi yakaladıktan sonra benden bir yazı yazmamı istedi bu fotoğrafa ve mutlak suretle kırmadım onu. İlk kez de o okudu. Beğenisine sunup onaylattım umarım siz de beğenirsiniz. Sevgiler :)

Deli miymiş? 3

Hadi ölümün şarkısını söyleyelim bir sedyenin üstünde daha önce hiç görmediğin bir makineye bağlıyken..Halbuki daha bir saat önce gülüyordun haykıra haykıra.Ne oldu da buradasın şimdi?Tanrım'm burnuma soktukları da ne?Filmlerde görürdüm hep de üzülürdüm..Şimdi ben hangi senaryonun içindeyim?Elimi kaldırıp çıkarmak istedim ama parmaklarm,ellerim bağlıydı bir makineye ve kalp atışlarımın sesini duyuyordum kulaklarımın yakınında...İşte dedim galiba son bunun gibi bir şey bu kadar basit bu kadar çabuk..Ve her şey bu kadar güzelken bir anda geliveriyor.
Gözümden istemsiz düştü gözyaşlarım,kulağımda en sevdiğim parça çalıyordu nereden geldiğini kestiremediğim,bana bağlı olan ne varsa tanıdığım tek şey serumdu sanırım:)Hareket edemiyordum,gitmem gereken dersim vardı hatta dersi ekmeyi düşünmüştüm evde uyumak için ama birden gitmek istedim işte.Akşam arkadaşlarla barda buluşup bir iki bira içecektik sonra şarkı söylemeye gidecektik gitarlar eşliğinde..Yarın sevgilimle buluşup sıcak çikolata içecektik dışarıda yağmur yağarken sonra da fotoğraf çekecektik ve bu gece fotoğraf makinemi ayarlamam gerekiyordu.Bu kadar işim varken ne yapıyordum burada..Bırakın dedim gitmem gerek...Kalbin artık seni eskisi kadar sevmiyor dediler..Öylece kaldım orada...
Kalbim beni artık sevmiyor...Dayanmasını da beklemiyordum zaten..Hiç böyle oyunbozanlık edecğini düşünmemiştim.Daha yaşayacak ne güzel aşklarımız ne büyük başarılarımız ne doruk noktalardki heyecanlarımız vardı bizi bekleyen..
Hadi ölümün şarkısını söyleyelim hep beraber bu kada yakınken bize.Bu kadar her an bizimleyken..Her şeyi başlatıp her şeyi bitirirken...Ama inadına yaşamak var bir de inadına hayır demek...Çirkinliklerden sıyrılıp güzellikleri görmek..inadına yaşamak var kablolara bağlıyken bile,inadına gidemeyeceğini bile bile dokuzda barda olmam gerek demek var,inadına sarılmak var sevgiline..inadına...

.. masallarda buluşsak biz ? .. "24"

hep sana yaklaşmaya çalıştım ,
ve hep bir bahanem vardı ..




çalıştığın yerdeki bütün elemanlar o turuncu tişörtten giyiyor .. bir tek senin turuncu tişörtün farklı ! farklı değil aslında , hepsiyle aynı .. ama senin farklılığın
sen farklısın .
buna emin miyim ?
bilmiyorum .. ama ne fark eder ki ? senin farklı olduğunu düşünüyorum . sen ne düşünüyorsun ?
gördüğüm yüz melek yüzü gibi .. ben hep meleğe baktığımı zannederim , biliyor musun ? hastayım sanırım . ama senin yüzün daha farklı .. farklı olduğundan mı ki ? melek yüzüne ellerimi değdirmek istiyorum . yanaklarını sarmak istiyorum iki elimle .. sen hep içerdesin , bense dışardan geldim ! ellerim soğuk biraz , senin deyiminleyse buz gibi .. ama o an ne fark eder ki ?

bulanık görüyorum .. ellerim de titrek biraz ! bir bahane bulup , arkadaşımı peşime taktım bu akşam yine .. arkadaşımı da seviyorum ama amacım seni görmek ? heyecanla kapıdan giriyorum içeri . başım dönüyor ! müthiş bir şekilde kararıyor her yer .. sen pespembesin ! sonra turuncu .. tişörtün çok yakışıyor sana ! o çalıştığın yerdeki bütün elemanların giydiği turuncu tişört , senin üzerinde çok daha şahane durmakta .. daha önce söylemiş miydim ?
öğle tatilin var mı ? nerde yemek yiyorsun ?
ah . bilmiyorum ..
aklım çok karışık ! doğru mu yapıyorum ?
benimle gel , seni güzel bir yere götüreceğim ..
oranın yemekleri çok güzel ama ?
gel .. hadi gel !
sınırı aşmadan susuyorum şimdi , tamam .. sonra yine geleceğim ama , görüşürüz !

bulaşıkları yıkıyorum , ellerim buruşuyor ..
soğuk suda yıkanıyorum , şampuan kalmamış .. ve saçlarım tel tel oldu ! uzun saç bana gerçekten yakışıyor mu ? merak ediyorum ..
şimdi biraz kestireyim televizyon izlerken , yarın sabah da çamaşırları yıkarım ..
uyuyorum .. uyuyorum .. uyuyorum !
ve uyandığımda çok sersemdim . şapşal şapşal etrafı süzüyordum .. aradığım şey rüyamdaki kadın olabilir miydi ki ?
rüyamda seviştiğim kadın çok güzeldi .. ürkek bir ses tonu vardı ve heyecandan olsa gerek titriyordu ! işimiz bittiğinde o yanıma uzandı , bense o uyuduğunda yataktan kalkıp gittim .. not bile bırakmadan ..
kalkıp yüzümü yıkadım ! yüzümü yıkarken farkına vardım da , ellerim yumuşamış .. ya da yüzümdeki eller farklı kişilerin(!) .. anlam veremeden musluğu kapadım !
"aaa evet , çamaşırları yıkayacaktım" dedim .. çamaşır makinası yokmuş gibi elde yıkayıverdim ! uzun sürmedi .. ne de olsa pasaklı bir gencim ! genç miyim ? iltifat gibi geldi de bi an .. ruhum genç belki de , bedenim öyle göstermiyor çünkü pek !
sonra yine uyudum ..
şuan uyuyorum ! uyuyorum .. uyuyorum !
ve uyandığımda yine çok sersemdim . şapşal şapşal etrafı süzüyordum .. bu kez aradığım şey neydi ?
ve yarım saat sonra farkına vardım ! o an mısır gevreği koyuyordum kaseye ..
"sonra yine geleceğim , görüşürüz" dedikten sonra günlerce yanına gitmediğim turuncu tişörtlü melek ! söz vermiştim .. belki kendi kendimeydi ve o umursamamıştı ? ama yine de söz vermiştim ..
kesinlikle bu kez şapşallığımın sebebi oydu !
yüzümü yıkadım hemen .. koltuğa yaslanıp yere oturdum bi müddet ve düşündüm ! rüyamdaki kadınla onu aldatmıştım .. kötü hissediyordum ! yüzüne nasıl bakacaktım ? melek o ! ya anlarsa ?
cesaretimi topladım ve evden çıktım günler sonra ..

parmaklarım üşüdü soğuktan . aslında eldivenleri değiştirmeliyim ! biraz normal olmam gerek .. ne o parmak uçları kesik eldivenler ? neye yarıyor ki ..
yürüdüm ..
yürürken ne için gittiğimi düşündüm .. içeri girdiğimde ne diyecektim ben !
ve yine bir bahane buldum .. fark ettim de ben sana gelirken hep bir bahane bulabiliyorum ! ve bu kez bahanemi kendi başıma ürettim . yanımda bir arkadaşım yoktu ve yalnız başıma yanına geliyordum !
yürüdüm ..
kapıdan içeri girdim ! çok büyük bu alışveriş merkezi ..
yürüyen merdivenler senin çalıştığın yere daha yakın ! çıktığımda tam karşımda oluyorsun .. direkt seni görebiliyorum !
ne zaman içeri girsem , sen de bana bakıyordun .. ama kesik kesik !
sana kafamı her çevirdiğimde bana bakıyor oluyordun .. ama kesik kesik !

*yardım edebilir miyim ?
-ben .. ben ".... dergisi" arıyordum ! ekim sayısı geldi mi acaba ?
*bir dakika bakayım .
dedin ve bilgisayardan baktın . sonra bana dönüp ;
*buyrun , bu taraftan ..
dedin . ve arkandan geliyordum .. parfümün çok güzel kokuyordu !
saçların çok güzel .. bugün bir farklı güzelsin ..
*işte burada .. her geldiğinizde bu dergiden alıyorsunuz . güzel mi acaba ?
-hayır , güzel olan sensin ..
*efendim?
-dergi ? ah , evet . çok güzel ! ben bir yazarım . yani öyle sayılırım .. örnek olsun diye alıyorum
*ne kadar hoş
dedin ve gülümsedin .. kendimi o an aptal gibi hissettim
-erkek arkadaşın var mı ?
*anlamadım ?
-şey .. daha önce hep bi arkadaşımla geliyordum da , o da senin erkek arkadaşın olduğunu düşünüyor
*hayır , yok
dedin ve tebessüm ettin .. biraz da sinirlendin sanki
-bu turuncu tişörtlerden giymek zorunda mı herkes ?
*evet , niye ki ?
-sadece sen giymelisin .

*neden

-en çok sana yakışıyor ..
*sen çok garipsin .
dedin ve gözgözeydik o an .. salakça bakıyordum sana ! niye garip olduğumu düşündüğünü düşünüyordum .. o an çok aptalca konuştuğumun farkındaydım aslında ! ne söylediğimi bile bilmiyordum . ve
-ben seni aldattım .. bana kızma olur mu ?
*ne ? nasıl .. nasıl yani ? anlayamadım .
-ilk gördüğüm rüyamda bir başkası vardı .. seni görmedim , başkasıydı gördüğüm . ve onunla oldum ..
dedim ve sustun . bir şey demedin ! ne diyebilirdin ki .. saçmalamaya devam ettim
-sen .. gözlerin ışıldıyor ve sen .. sen çok güzelsin !
*teşekkür ederim
-sadece bu kadar mı ?
*ne dememi bekliyorsun ki ?
-sana aşık oldum sanırım .
*dergiyi alıyor musunuz ?
-sana aşık olduğumu söylüyorum .. beni duymuyor musun ?
*dergi 5 ytl .. birikmiş paranız varsa geçmemi ister misiniz ?
-iyi günler .
dedim ve sana hiçbir şey deme hakkı vermeden oradan ayrıldım .. senin çalıştığın yerle aynı katta olan ve hep kahvesini içtiğim bir yer vardı ! oraya gittim .. kahvemi alıp masalardan birini seçtim ! dört ya da beş şeker almışım yine , çok şekerli içiyorum kahveyi de çayı da .. sen hangisini seviyorsun ? ve şekersiz mi içersin ? bilmiyorum ki .. ben yine de şekerli içsem iyi olur , öbür türlü zevk alamıyorum ..
sigaramı yakmıştım ve kahvemi içiyordum ki karşıma oturdun ..

*özür dilerim , hiç beklemediğim bi anda geldin .
-beklediğin anda gelsem , bir özelliği olur muydu ?
*tamam , saçmalıyorum ve orda da saçmaladım ..
-ee ?
*ben de .. sanırım ben de sana aşığım , bilmiyorum
-nerden bu kanıya vardın ?
*yapma .. farkında değil misin , hep sana bakıyorum .. bir haftadır gelmedin , seni çok merak ettim .
-evdeydim .
*bir hafta boyunca evde miydin ?
-şimdiden kıskançlık mı yapıyorsun ? evet , evet .. evdeydim .
*hiç çıkmadığına göre canın bir şeye sıkılmış olmalı ?
-gerçekten ne yaptığımı bilmiyorum .. devamlı uyudum sanırım
*seni özledim
-gerçekten mi ?
*evet . şey .. seni her gün görmeye alışmıştım ! sanırım çalıştığım saatleri biliyorsun ve hep o saatlerde geliyorsun . bu çok hoşuma gidiyor .. her gün seni göreceğim o saatleri bekliyorum ama bunu bilmiyorsun tabi .
dedin ve bir şeyler daha söylemek istiyor gibiydin fakat duraksadın .. yutkundun
-susma ..
*pardon , heyecanlıyım .. saçların çok güzel
-niye ? kıvırcıklar mı hoşuna gidiyor yoksa ?
*hayır , her kıvırcık değil .. normalde hiç dikkatimi çekmez . ama sanırım sana ait oldukları için beğeniyorum ..
-kahve içmek ister misin ?
*tabi ..
uzun bir süre susmuştuk ve kahvelerimizi yudumladık . sen kahvene iki şeker attın .. ve sigara içmiyorsun pek .. nadiren ! bana eşlik etmek için bir tane içtin . ama sana sigaranın yakışmadığını düşündüm .. çünkü sana melek gözüyle bakmaktayım !
bir süre daha konuşmamıştık . sonra kahvelerimiz bitti ve kalktık ..
*benim işe dönmem gerek .
-biliyorum ..
*yarın gelecek misin ?
-bilmiyorum ..
*bunun böyle havada kalmasını istemiyorum
-sanırım ben de ..
*bugün geldiğin için teşekkür ederim
-bir şey değil ..

umarım yarın yine gelirim , umarım sana gelebilecek bir bahanem olur ..
ve umarım bu bahaneler hiç bitmez