Birisine bir şeyler anlatmaya çok ihtiyacım var. Ne olduğu mühim değil. Belki bir gözyaşı nasıl can yakar konusunda tartışırız; belki bana bir yudum gülümsemenin tarifini verir. Hiç olmadı bu gece gökyüzünde kaç yıldız var durumunu bildirir bana… Ne olduğu hiç mühim değil. Biraz konuşmak istiyorum sadece. Tanıdığım bildiğim ya da hatırlamaya çalıştığım bir yüz olsun beni görmese de olur sadece duysun yeter. Ben anlatayım o dinlesin ya da o hep anlatsın ben dinleyeyim; içimdeki kederi öldürmeye yeter.
“Ayrılık otobüsü birazdan kalkacak yolcular lütfen yerlerini alsınlar.” diyor bir anons. Oysaki benim kalanları tamamlamam için bu kadar zaman yetmez. Uzaktan el sallasam ya da birkaç kez “seni seviyorum” deyip sarılsam bile yetişmez. Ne olduğunu bilmiyorum “ o olmadan tutunamam” derdim ya o benden kopalı çok olmuş. Ama yaraları çok derinlere gizlenmiş. Şimdi bu yaralar kabuk bağlayacak ve izleri iyice benden olacak.
Soğuktu adam. Kaskatı kesilmiş kalbinin ardından öylece boş boş bakıyordu. “Anlamıyorsun” diyordu kadın. Gözlerinden şelale gibi çağlıyordu yaşlar. Sözleri yıldırımlar gibi düşüyordu adamın ayaklarının dibine; ama adam anlamıyordu. Ona göre anlaması gerekmiyordu. Ona göre böyle şeylerin gereği yoktu.
Evin içinde sanki şimşekler çakıyordu. Adam dinlemiyor, kadın yıkılmıyordu. Yine de yılgın vücuduyla düzeltmek için dağıttıkça dağıtıyor, kendide her şeyle birlikte dağılıyordu. Ayrılmaz âşıklar kanlı bıçaklı düşman olmuştu bir anda.
Daha da incitmeden gururunu sakinleşti kadın sadece “git” diyebildi. Ardından sadece kapının menteşeleriydi gıcırdayan. Savaş bitmiş ve iki tarafı da mağlup etmişti.
* * *
Hadi git artık; sensiz de yaşarım ben hayatımı, güzel anılarımı, gözyaşlarımı. Sensiz… Sen olmadan da gülerim dünyaya. Hadi git artık. Birkaç mektup yakarım. Arkandan belki ağlarım. Sen duymazsın susar gözyaşlarım. Hadi git senle olmuyor işte. İçim acıyor. Sen varken ben bensiz kalıyorum. Her şey oluyorsun. Elim, ayağım, uykularım, tebessümlerim oluyorsun. Korkuyorum. Sen varken seni kaybedeceğimden… Hadi git artık yalnız kalmalıyım. Birkaç cümle çıkarmalıyım sözlerimden. Belki müzik dinlerim, dans ederim sensiz. Belki içerim şişelerce. Kaybolurum sensizliğimde. Hadi git söndür ışıklarımı. Bu gece yağmur yağacak, koca şehir ağlayacak arkandan. Islanacaksın; ben üşüyeceğim. Hadi git… Git gelme bir daha. Beni yorma gidip gelmelerinle.
Bu zamansız gidişin ardından yalnızdı sözleri. Doluydu gözleri kimsenin görmediği bir matemin çaresizliğini çekerken. Saatlerce sustu kadın. Yüreğinin yanışını seyretti boş yola bakan camlardan ve bir damla gözyaşı akmasın diye güzel gözlerinden ya da kimse görmesin yanaklarındaki pırlantaları diye söndürdü ışıkları. Savunmasız bir çocuk gibi büzülürken köşedeki koltuğa kapattı gözlerini bir yağmura daha. Titriyordu elleri ve buz kesmişti ayakları; beyaz bir çift güvercin gibi can çekişiyorlardı. Beyninde yankılanıyordu hala sesler “git” diyordu. Bitmesi gerekiyordu. Yalandı gördüğü gözler, yalandı her şey. Sondu bu gidişi ve bitişi. Anahtarı kaybolmuş bir kelepçe bileklerini sıktı. Yıllarını vermişti bir güzel söz, bir yudum sevgi ve anlayış için. Artık yalnızdı. Bitirmişti işte. Öylece sustu. Koca bir sessizlik evi kapladı. Yalnızlığa beş kala uykuya daldı.
* * *
Gidiyormuşsun. Sana güle güle ben kalıyorum. Sözlerimi pusuya yatırdım; gözlerimi yağmurlara kapatıyorum. Korkuyorum; bitmez sandım ya hep şimdi biter diye can çekişiyorum. Kan kaybediyorum en buz tutmuş zamanlarımda içten içe haykırıyorum. Saatlere surat asıp, sana gönderemediğim mektuplar yazıp, son sözleri hep boş bırakıyorum. Artık sus diyor içimdeki bir çığlık. Kulakları sağır eden bir hıçkırık sessizliğimde… Hayır ağlamıyorum. Ayrılıyormuşuz ya sana elveda ben yüreğimi son kez yüreğine emanet bırakıyorum.
Günler geçmiş yağmurlar dinmemişti. Ama inatçıydılar. Islanan avuçlara rağmen hala avuçlar sıkılıyordu. Adam son pantolonunu da valize koyarken kadın hala mutfaktaki masada gözlerini fayanslara dikmiş susuyordu. Bu kadarını da düşünmemişti. Gideceği her şeyin çabucak biteceği aklına gelmemişti. Böyle sağanaklar olurdu hep ama dinerdi çabucak. Her şey yoluna girer yine sarılırlardı birbirlerine. Yaptıkları şeyin çocukça olduğunu söyler gülerlerdi. Şimdiyse farklıydı. Elinden hiçbir şey gelmiyordu. İçinden neler neler geçiyor ama “gitme” diyemiyordu.
Adam mutfak kapısında durdu; ama içeri bakmadı. Kadın “dur” demedi. Valiz yerden alındı ve kapı kapandı. Kadın ardından koşmadı. Adam “elveda” demedi. Her şey bir anda sessizce olup bitmişti. Adamda kadından kalan ona bir zamanlar kırılmasın diye emanet ettiği yüreğiydi.
Geçmiş
10 yıl önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder