27 Kasım 2008 Perşembe

Siyah - 15

Paragrafbaşı
Ne iyi ettin de geldin. Bak iyice bende eski ben var mı. Hiç değişmemişsin derken sana baktığımdaki gibi başı dönmüş sersem halimden bahsettiğini biliyorum. Oysa ilk sordun da bana bunca zaman sonra neler oldu hayatında? Hiç dedim aynı. Aynı ama çok üzdüler beni, çok ağladım. Hani şimdi sen karşımdayken dimdik ayakta buldun ya beni, öylece karşında gülümseyen. İçimde katmerlendi atlattığım sendromlar bir bir. Uykudan korkuyla uyanınca içi titrer ya insanın, sonra ellerine ayaklarına doğru yayılır bu titreme. Bir ürperti bir sendeleme. Öyle şeyler gördüm geçirdim gecelerce. Eimdeki kolonya şişesiyle bile konuştum midemin bulantısına karşı mücadele verirken. Sonra bir gürültü kıyamet. Baktım sonra ellerim kıpkırmızı. Fark etmemişim kolonya şişesi çoktan tuzbuz çorba olmuş aynamla. Kendimi de göremiyordum zaten. Sonra şıp şıp sesler geldi ellerimden. Hissettim sonra üzerime sildim ellerimi. Siyahın üzerinde belli olmuyor kan izleri. Dursun dedim üzerimde. Her renkli duyguyu yuttuğu gibi kırmızının hıncını da yutardı çünkü siyah. Paragrafbaşı dedim kendime sonra. Hadi bir kaldır kafanı. Ayna da yok karşımda sen anlat beni şimdi. Hiç değişmemişsin dedin. Ses tonun aynı hala. Düşündüğün herşey olduğu gibi çıkıyor dışarıya. Ya, öyle işte dedim. Çok şey kattı bana benden kopartılan her şey. Hani çizgifilmlerdeki kafası kesilen canavarların, kesilen yerden 2 başının daha çıkması gibi. Olgun da oldum çocuk da. Gördüğüne göre yordu, görüngüler dünyasının yavruları. Hissetti kimisi ya da hissetmiş numarasıydı. Hani o sırada sen bunları söylerken ben şöyle düşünüyordum. Ve senin bu düşüncemi anladığını da hissediyordum diye bir gün dillenecek gibi kekremsi bakışlar gördüm hep. Duruluğunu kaybettiğinde zihnim konuşmama daha kilometreler vardı. Koşmak lazımdı, cümleleri kat edene dek bir sonraki kelimeyle bulunduğun kelime arasında virgül yoktuysa hızını alamamalıydı. Sessiz kaldı bir ara ortalık. Her sessizlikte yavaş çekime mi girer dünya? Görüntü bir karardı bir parladı. Sonra konuşmamı istedin havadan sudan olsa bile. Uçların vardı senin, komik gelir sana ama öyle hala. Deli bir halin. Ben içimden, sen gayet dışa dönük. Bu tuzlu suyu çok içtim dedim. Sen yanımda otur bazen. Benimle yürümezsin biliyorum. Ama arada bir yanıma otur. Dokunmasan da olur. İki çift laf et. Git sonra.

4 yorum:

orange hero dedi ki...

Her gidişte biraz daha ufaklaşan acıların verdiği cesurluktan olsa gerek , gitmek hep daha kolaylaşır ya .. ondan olsa gerek (:
Sen kabusların tufanından sıyrılıp yorgun bir şekilde uyanırsın sabaha , insanlar gitmek için geceden hazırlanmıştır zaten .. vurmak , vurmak , vurmak ! yaptığın her şey bir sonraki yapışında daha kolay gelir ya insana , sonra artık alışkanlık haline gelir .. gelmek ve gitmek de öyle bir şey sanırım =)

sen gidersin , gözlerimi yumarım ..
gidişini görmek istemezcesine kaparım !
sen gidersin , dudaklarımı ısırırım ..
gitme diye seslenmek istemezcesine kanatırım !

eski şiirimden bi alıntı yaptım . hiç yayınlamamıştım bi yerde (:
tatlıydı yazınsalın Semra'cım yine ..
yine duygu yüklü , anlamlı (:

Not : çok fenayım =)

lalena dedi ki...

Teşekkürler Tuncacım. Hiç yayınlanmamış olmasından ziyade içerikle ilintili bir şiirini benimle/bizimle paylaştığın için çok mutlu oldum :)

mutlu-hüzünlü-durgun-buruk-huzurlu-suz gibi tadı,
ne içtiysem bu tadı anımsattı.
yüzümü kapadığım zaman ellerimde tütün kokusu vardı,
başımı ne tarafa çevirsem yüzün ufkumdan hiç çıkmadı.

Not: Bence de :)

orange hero dedi ki...

Canım ya (:

Adsız dedi ki...

İki çift laf et, git sonra...

hepsi bu kadar işte!