Havanın sarıyla buluştuğu zamanlardan biriydi. Akşam olmuştu. Yıldızlar daha yeni göz kırpıyordu insanlara.
Ben kimselerin bakmadığı gölgelerden yol alıyordum evime. İstanbul’un gri sularında bir yosun gibi, siniyorum bir köşeye.
Her akşam denk geldiğim yaşlı dostum selamlıyor beni gene. Boyası dökülmüş kırmızı körüklüm benim. Sende yorgunsun biliyorum.
“Ama bak gün bitti” diyorum ona. O ise kanser olmuş ciğerlerine lanet okuyor gene. “Boşver sen gel!” der gibi açıyor kapılarını.
İçeri girdiğimde benim gibi yosunlar görüyorum her yerde. Bu gri sularda yaşayan bir balık bile bulamıyorum.
En arkanın bir önü hiç dolu olmaz körüklümde. Yerimi tutar benim için. Yaşlı dostumun sola arka tekeri üzerinde gene bir maceraya…
Bazen yaslarım başımı onun penceresine. Dalarım bu gri suların en dibine. Hayallerimle yaşarım o an. Balık olarak görürüm kendimi.
Ama ne fayda eder bu hayatta düş kurmak? Ne işe yarar rüyalarımız? Umut etmek yeter mi kazanmaya? Yoksa benim gibi ağlatır mı adamı?
Her bir hatada satar gram gram seni. Sonra yutar seni karanlığında bu hayat. En sonunda sularda yosun yapar seni…
Ben ise olmuşum yosun ağlarım derin sularda. Her dalgada yeni dostlar keşfeder veya kaybederim. Bu dibi kumdan hayatta kör olur gözlerim.
Tat alamam tuzdan başka. Islak gibi gelir sigaram her yakışımda. Ve söner gözlerimin feri mutsuzluğun en koyu tarafında. Solarım gene…
Kagan Gülaçar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder