30 Eylül 2008 Salı

sessizliğimin sesi "4"


yavaş yavaş bir görüntü geliyor gözümün önüne...
"diriliyorum"...
1-2-3...
doğruldum... masmavi bir alan..rengi maviymiş yani...büyüdükçe öğrendim...
sonra böyle pamuk pamuk beyaz sekmeler var önümde...
çok sıcak bir alanda doğdum ama...
amaç neydi?
1-2-3...
tek tek...tek tek basıyorum üstüne...korkarak yürüyorum...yürümeyi doğuştan biliyorum...
neyse..
ilerliyorum...
1-2-3..
tek tek her adımıma bakıyorum dikkatli...
ayak parmaklarım ne kadar da uzun öyle ?
ayak parmaklarımmış onlar...
büyüdükçe öğreniyorum...
sonra birden adımlarıma bakarken gözüm aşağıya kayıyor bulutlardan...
bir erkek ve bir kız...
öpüşüyorlar can havliyle...
ama ne içten...
aşkmış bu...büyüdükçe öğreniyorum...
birazdaha ileriye bakıyorum...çok az daha ileri..
bir erkek ve bir kız...
dövüşüyorlar deli gibi...
bu da aşkmış...yaşadıkça görüyorum..
ayaklarımı yerden kesen bulutlara hürmetlerimi sunuyorum....
ayaklarım yeryüzüne değince böyle olacakmışım ben demek ki...
görerek biliyorum...
birden kafam dikleşiyor...
gözlerim tam karşıya dikiliyor!
vücudu çok cılız küçük bir erkek var karşımda...
deri ceket
bir kot pantolun...
elinde parmaklarının yarısına kadar gelen bir eldiven bana verilmek üzere...
acı bir tat veriyor ağzıma...
nedense beyaz bir elbise var benimse üstümde...
ilerliyorum...
1-2-3...
3. adımda dibimde hissediyorum...nefes alıyor...
"öpebilir miyim??? " diyor bana...
"öpmek ?" diyorum ben...
"masumca" diyor..."çok masumca"....
benim gözlerim irileşiyor !
"yanağına..." diyor çocuk...
yanağımı uzatıyorum...
ne olacaktı acaba ?
aşağıda gördüklerim bana anlatmadı mı hiçbirşey?
birden bir rüzgar iniyor bütün vücuduma
yer çekimi ele geçiriyor bedenlerimizi...
"masumca" idi...
küçücüktü...
ama iniyorum hızla...
bir patlama ayak tabanlarımda...
ayak tabanlarımmış orası...kanayacakmış dikenler batacakmış....yaşadıkça görüyorum...
beni yeryüzüne sürükleyen çocuk yapayalnız bırakmıştı beni...
hani o her masalda görülen yemyeşil alanlara da inmemiştim...
tam da "hayatın ortasına"...
"an " ve "anlar" benimleydi...
zaman içime girmişti...
kan dolaşımı beynime ulaşmıştı...
beynimdeki kıvrımlar çoğalmıştı...
tanımlamaya ve bilmeye başladım...
yavaş...yavaş yavaş...
ve sık sık...
ılık ılık nefes alış verilerimi duymaya başladım...
insanlar....
insanlar üzerime gelip kanatacaklarmış kalbimi....
kalp...
acımak için kan topluyormuş...
kalp...
temiz kan ile pis kanı karıştırırmış...
buna kalp krizi derlermiş ...
sonunda da ölürmüş çoğu insan....
hiç mi ölünmez benimkilerde ??
kalp...
krize girmek için varmış....
üzerimdeki kırmızıya dönüşmüş....
buna gül rengi dermiş insanlar kibarca...
"kan" mış...
nefeslerim arttıkça öğrendim.....
yaşamak derlermiş buna....
hayat derlermiş...
nerdesin çocuk ?
beni geriye götürür müsün ???

29 Eylül 2008 Pazartesi

Buruşmuş Sayfalar "12"

Zavallıma
Bardağın dolu tarafına bak derler ya hep. Ama ben bakmıyorum artık.
Çünkü göremiyorum seni orada.
Boş taraflarda boş hayaller edinmişsin kendine.
Benim her yudumumda tat varken,
senin ucuz şaraplardaki ekşi duyguların var.
Acıyorum sana.
Ve üzülüyorum kimsenin senin için üzülemeyeceği gibi.
Ucuz ve basit yaşantında,
benzer yaşantıları örnek alıyorsun hep.
Bense Fidel Castro gibi yaşayıp, kibritçi kızı örnek alıyorum. Çünkü ben biliyorum yerimi. Senin bilemediğin gibi. Ve bilemeyeceği gibi benim Zavallım! Çıkma bi daha karşıma…

27 Eylül 2008 Cumartesi

Buruşmuş Sayfalar "11"

Dostlarım

Hayata kızıyorum diyip geçerdim eskiden. Ama öyle olmuyor işte. Hatalar benim hatalarım. Seçimlerse benim. Peki, suçlusu hayat mı? Yoksa bu yazıyı yazan arsız çocuk mu? Hayata kızmaya kıyamıyorum artık. Kendime kızıyorum. Neden ders alamıyorum yaşadığım onca deneyimden? Neden hep ben atlıyorum ateşe? Neden umursuyorum? “Kimse kimseyi sevmiyor ki gerçekten” diyorum. Ama her yeni dokunuşta yalancı çıkıyorum. Ve ağlıyorum çoğunlukla her şey yolunda gitse bile. Algılayamıyorum. Yabancı geliyor rüyaları herkesin. Bense seçemiyorum doğruları. Yanılıyorum…

Uzanıyorum. Yorganı tek dostummuş gibi basıyorum bağrıma. Yastığımsa yoldaşım. Uyku tutmuyor genellikle. Ben mi onları yoksa onlar mı beni yadırgıyor bilmiyorum. Kalkıp geçiyorum pencere kenarına. Bir sigarayı kurban ediyorum gene. Dumanında kelimeler görüyorum sanki. O bana söylüyor bense not alıyorum adeta. Marifet bende değil anlayacağınız. Boşuna sevmeyin beni. Boşuna önemsemeyin. Ben sadece sözcüsüyüm onun. Ne kadar korkak ve beceriksiz olduğuma damarlarımdaki kan şahit.

Ama ne kadar sevmesem de hayatı, sizleri seviyorum. Hatta özlüyorum her zaman. Çünkü beni ben yapan hatıralarım… Ve sizlersiniz o hatıraları kayda değer kılan. Yani sizlersiniz her şeyim. Seviyorum sizi dostlarım…

.. masallarda buluşsak biz ? .. "21"

suratımda bir ekşimeyle
sana koştum bu akşam
ekşime geçmedi ama
yine mahvettin , kalmadı bir anlam


yine terkedilmişliği yaşadığım günlerden birinde
senin şehrine ait iki yabancı vardı yanımda
birisi benimle deniz kenarında otururken
çaylar yudumlanıyordu ve hava soğuktu
deniz kokusuyla birlikte rüzgârın esintisi
ve rüzgârın esintisiyle senin sevdiğin kıvırcık saçımın dansı seyre değerdi
bir yandan da rüzgâr gözlerimi acıtıyordu
toprağın vermiş olduğu katkısız ve tazecik bir domates kırmızılığındaydı
gözlerimin kırmızılığı
seni anarken akmış yüz milyon tanecik damla
ve yine seni anarken kızartmış gözlerimi damlaların yapmış olduğu dalga
mis kokulu saçlarına değen pis kokulu saçlarım
hala sever misin ki onları ?
okşanmak için birilerinden süre istiyorken , birileri için suskun ve sabırlı olmaya çalışıyor
'yine okşar mı' diye , birilerini beklediği için
en çok senin elini severdi kıvırcık saçlarım
ama sabırsız işte
gözlerimi kapatıyor yoluna bakmamam için
istemese de başka elleri , okşanmaya sabırsız
tutsak edilmiş gibi
pis dedim ya , ne bekliyordun ?

yine terkedilmişliği yaşarken bu akşam
senin şehrine dair hiçbir şey yok evimde
sana dair birkaç şey varsa da
atılacak .. bırakılacak ..
ve saçılacak senin şehrine

Haykırışlar-1

Hiç sevdiğin birini kaybettin mi?Sorduğum basit bir kaybediş değil.Başka alemlerde olmaktan bahsediyorum.İstersen tarif edeyim bak,anlamaya çalış..
Uyuyorsun her şeyden habersiz...Telefonun çalıyor rüyanın en güzel yerinde.Açmak istemiyorsun.Israr ediyor telefon.Bakıyorsun arayan Bir Dost.Meşgul tuşuna basıyorsun.Aramaya devam ediyor Dost.Bıkmıyor.En sonunda sessize alıp uyumaya devam ediyorsun.Uykunda bölündü.Başka rüyalara dalıyorsun.En fazla yarım saat, açıyorsun gözlerini.Mahmurlu bakışlar,kafan sersem gibi. Alıyorsun telefonu sayısız cevapsız arama, 1 yeni mesaj...Arayan hep Bir Dost.Mesajı açıyorsun.Algılamanı kaybetmişsin, anlayamıyorsun. Tekrar tekrar okuyorsun.Ne yazmış yaa bu!Yüksek sesle okuyorsun: "Açsana şu lanet telefonu....ölmüş!" Belki bu sefer anlamlaşan şeyler var.Nasıl bir şaka bu yaa?!Rehberden Bir Dost'u bulup arıyorsun hemen.Karşıdaki ses tuhaf."Alo ne diyorsun bee sen.Şakanın sırası mı şimdi?" . Sesin hala uykulu..Gelen ses durgun.."Şaka değil.Ölmüş!". Karşı taraftan duyunca o kelimeyi daha gerçekçi geliyor sanki.Bir şey diyemiyorsun.O lanet olasıca şey boğazında kalıyor anlam veremiyorsun.Gözlerin bir noktaya takılı kalmış durumda.Bir Dost da konuşmuyor, ölüm sessizliği...Aklından geçenlerin bir karşılığı yok,sadece geçiyorlar.En son yavaş geçen kendini belli ediyor:Son kez onu görememiş olmanın verdiği pişmanlık! Tam da bu geçerken peşinden 1-2 damla sürüklüyor.Bir Dost sesleniyor:"Alo,orada mısın?".İşte dananın kuyruğunun koptuğu o an." Ne diyorsun yaa sen?Nasıl olur, nasıl ölür? O yaa o... Ölmüş olamaz!". Gözyaşların çıldırmış durumda,hıçkırıklar..İşte ağladığımı kimse duymasın diyemediğin,demediğin hatta demek istemediğin an.Karşıdaki usulca kapatıyor telefonu.Seninse elin hala telefonda,telefon kulağında.Yanına gelenlerin"N'oldu?" sorularına cevap veremiyorsun.Hepsi ölse keşke..Bir süre sonra her şey karmaşık bir hal alıyor.Net olan tek şey:Onun bir daha asla gülümseyerek sana bakmayacağı.Şimdi anlıyor musun?

NOT:Belki neden ilk bunu yazdığımı merak edenler olabilir.O hep yazmamı isterdi.İlkler hep özel olur yaa O da özeldi =) Umarım beklentilerinizi bir miktar da olsa karşılar...

Aşk Dile Geldi - 1

ELVEDA

O gün son defa el salladım sahilde
Gözyaşlarım akmadı bu defa nedense
Artık geri dönmeyecektin,biliyordum
Son sözünü söylemiştin "elveda"

Bir gemi idi seni benden ayıran
Köpüklü sulardı insafsızca hayallerimi yıkan
Gayesiz bir hayat uzanıyordu önümde
Bir gün diyeceğim elbet "elveda"

28 Mart 1973 Bursa Milliyet Gazetesi Haftanın Şiiri

Buruşmuş Sayfalar "10"

İçimdeki Ses


Susunca konuşuyorum ben artık.
Halimden anlayan duyar sadece.
Ve gerçekten seven duyar.
Acı çeken bir çocuk duyar ancak.
Kelimelerim batarsa diken gibi,
Korkup çekme elini. Hatta sarıl bana.
Sarıl ki saplanayım sana…
Ve bir parçan olayım bir ömür.
Gökyüzü kısansın bizi.
Âşıklar kıskansın.
Yalnız kalp bilemez ki bizi.
Bırak sevmeyi bilenler kıskansınlar.
Kıskansın ki sevgiyi öğrensin dünya.
Tutuşsun akan sular ve buhar olsun.
Yasın sonra yağmur. Yeni aşkları beslesin.
Bizim aşkımız kurtarsın bu dünyayı.
Ve çekip gidelim buradan.
Emekliye ayrılmış biri gibi.
Keyfimize bakalım kalan zamanımızda.

Sen ve ben, içimdeki ses…

24 Eylül 2008 Çarşamba

..Deli miymiş?

Dün gece cehennemine bir kez uğrayabildim.Her geçen gün yenilerini ekliyorsun bana sormadan.Kapıdan adımımı atmak istesem eşikle kavga eder oldum,ben de umursamamazlıktan geliyorum.Saçlarımı boyadım sonra istediği gibi uzandım yatağa.Sevişirken kanatırdın omuzlarımı.Ne yükü varsa bırakıp kaçardı sessizce..Ama çığlıklar da bırakırdı,o ayrı.Kumsal da yürütürdü sonra beyaz duvarlarından midemin bulandığı evin kıyısında.Anlamadığım şeyler okurdu bir de anlamamı beklerdi.Ya dur neler anlatıyorum!Suskuluk beş dakika...
...Konuşurken kusmak istiyorum yüzüne,söylediği her şeye inatla.Bir ev vardı gittiğim,odaları küçük ama sancıları büyük.Tamam işte tam bu yüzden uğrayamadım cehennemine dün.İstediğim yere koymuşsun yatağı.Pencereden insan sesleri,bir de boğucu ağıtların arkadan.Duvarda fotoğraflarım ve uyduruk bir arkadaşın kaleminden uyduruk bir portrem.Dün geceden kalmış bir iki yarım şarap şişesi,kırılmış kadehler,gürültüden şikayetçi komşular kapıda..Ben de yatakta öylece uykunu izleyip aşk mı savaş mi ayırt etmeye çalışıyordum işte.Bedenimde beynimden istemsiz çantamı alıp dağılmış makyajla sevmediğim bu şehrin sevmediğim sokaklarında yürümeye başladı.Yok sandığın gibi değil o bunalımlı fimlerdeki gibi yağmur yağmıyordu.Güneş doğmak üzereydi ve bir iki beden yığılmıştı caddelerin ortasına.Sokak lambaları uykuya dalmamıştı henüz.Bugün seni asla düşünmeyeceğime yemin etmiştim o an ve inanasaya kadar yeminime uyandığım uykuma geri döndüm.Nelerin boğduğunu bilmiyorum artık beni ve alkol uyuşturuyor sözlerimi dilimde her gece.Yine yatağındaydım işte ve bekaret çığlıkları vardı dilinde..Tanrı şüphecidir senin gibi..Onun yarattığı cehennemde de cennette de..
....bugün seni düşünmeyeceğime yemin ettim.Kedi de onayladı her sabah olduğu gibi mamasını da verdim suyunu da sen uyumaya devam et...O da benim gibi değil mi..Sorgulanmadan bırakıldı dışarıya üstelik sahipsiz:)

.. masallarda buluşsak biz ? .. "20"

beklerken zamanı susup ,
mideme kadar indi ve ağladım kusup ..

evet , bendim masadaki
ve sendin gökyüzünü çağrıştıran
havanın aydınlık oluşundaki bulutları seyrederdim
hep senin çektiğin o kalp şeklindeki fotoğrafı ararken gözlerim
sabahları yıldızların parlamadığını fark ettim ..

kısa bir süre dumur vakti gelir usul usul
sonra yine bir sessiz çığlık
ebediyen susuşu çağrıştıran bağrışlar
bedendeki çizikleri anımsatan sen
kimsin , necisin?
heyhat ..
yekpare kalması için çabaladığım kalbim
paramparça olmuşçasına haykırmakta sana
ve sen ..
susup çılgınca
öyle kayıtsız bakıyorsun karşımda
seni siyaha karalayıp tekrar beyaza boyamak gerekirse
aklanacağını düşünüyorum ya neyse
bunu sen istemediğinden dolayı yapabilecek mecal kalmadı sanırım
kim için ağlarım , kim için çabalarım ?
bütün bunların hiçbirine değmeyecek biri olduğunu görmek istemezcesine
yumdum gözlerimi
seni hatırlamak istediğim gibi hatırlayacağım ..

Buruşmuş Sayfalar "9"

Sessizliğimin Sebebi

Seni her seviyorum dediğimde canım yanıyor.
Neden bu kadar bedeli ağır?
Seni sevmek neden bu kadar zor oluyor?
Her sana gelişimde benden bir şeyler gidiyor…

Soğuk duşun altında uykuya dalmışım…
Hatırlar mısın o güzel günlerimizi?
Sevebilmenin iyi olduğuna inandığımız o günleri.
Aşkın daha taze bir tomurcuk o olduğu o harika günleri.

Kurumuş bir çiçeğe nasıl su tutarsa bahçıvan,
Bende onun yaptığını yaptım sana.
Bükülmesin rüzgârlarda boynun diye sardım seni.
Ama yetmedi…

Yetmedi gücüm bu aşka,
Ya da ben yetiremedim. Ya da biz…
Geçmişe baktığım her anda kahroluyorum.
Ve yeni hayaller kuramıyorum…

Hayatın gerçeklerinde kuramlar kurmuşuz.
İkimizin de kendi gerçekleri ve kendi doğruları var.
Sevmeyi unutmuşsun sen artık. Beni unutmuşsun.
Peki ya ben? Ben unuttum mu seni?

Unut diyor hayat. Unut diyor rüyalarım.
Unut diyor insanlar. Ve sen…
Sende unut diyorsun bana.
O halde, HOŞÇAKAL…

23 Eylül 2008 Salı

Siyah - 11

Lise Aşkı

Bir son bahar sabahında yine sokağın köşesinde beklesen saati. Geç kalmış olsan da benimle birlikte geçmek için beklesen yine orada. İlk dersin yarısı bitmişken bile ayaklarımızı sürüye sürüye sarı yapraklara, telaşsız gitsek yine okula. Sonra her zil çalışında yine kantinin orada sözleşmiş gibi, yahut basketbol potasının arka tarafından sana baktığımda. Göz atıp yanıma yaklaşsan yine...

Lise aşıkları (:

Kalsaydık öyle saf aşıklar gibi, ufak kaçamaklara bir ömür bedelmiş gibi.
Düşünüyorum da büyümek tehlikeli ve bir o kadar da önüne alınmaz bir devingi.
Nereden nereye değil mi?
Oysa ki seninle karşılaştığımda gülümsemem donmamalıydı yüzümde. Birkaç saniye gözlerinin içinde film şerid(imiz)ini görüp kafamı çevirmek miydi bana düşen gayri ihtiyari. Ve bunun üzerine kızarmış bir suratla hızla uzaklaşman mıydı oradan meleklerin hayali?


Son nefesimde elimi sen tutacaksın,
Son sözlerimi bir sen duyacaksın.

Meleklerin sözü var...

"Çok Yakında!" / VelvetVamp yazıyooo (:

Ufak bir duyuru ile karşınızdayım bu sefer (:
Sevgili can ciğer , kuzu sarmam .. yani ANNEM !
Edebiyat yönümü ondan aldığını söyler .. Anneannem de ; "ikiniz de benden almışsınız" der (:
ve sanırım nesiller boyunca bu böyle sürüp gider .. bilemiyorum anneannemden öncesini !

her neyse ,
annem bana devamlı "edebiyat yönünü benden almışsın bebek" diyor ve ben de buna karşın kendisine "o halde blogta yaz da görelim" dedim .. "ben düz yazı yazamam ama .. şiir yazarım , biliyorsun" demesine karşın kendisine "e blogta şair vasfında olan başka biri daha var annecim sen dert etme , yazabilirsin yani" dedim ..

sonuç ?
kabul etti !

Deniz Kölük ile -namı diğer anamla- "çok yakında" tanışacaksınız ..
doğrusu şiirlerini ben de merak ediyorum , gerçekten hiç okumadım (:

21 Eylül 2008 Pazar

.. masallarda buluşsak biz ? .. "19"

seninbenim . benimsenin . ben senindim !
hani sen bendeydin ?
bugün nerdesin .


hep bir şeyler söyleyip , çekip gitmelerin suçlusuysa benim !
aslında öyle değil işte , niye hep suçlu benim ?
bu değerler .. bendeki senler .. içimdeki gözler .. hepsi senin !
değerini bilmeyen sensin ..
niye suçlu benim ?
sadece halının üzerindeki gördüğün çirkin oyuncaklar benim .. diğer gösterişli olanlar senin !
kendimiyse en çok kuklama benzetiyorum .. ellerimi bi o yana , bir diğer yana savuran insanlar var ki .. hepsinin niyetiyse aynı !
boşversene , en azından eğlendiriyorum ..

görmeni istediğim iki şey vardı ama artık göstermiyorum .

duymanı istediğim iki şey vardı ama artık söylemiyorum .

sevmeni istediğim tek şey vardı ..

tutamadan bıraktığın , anlamsız bi tür şakayım
özlemezsin .
istesen , ölmezsin ..

aşk benim korkum değildi .
aşkın ukala tavırlarıysa hiç bana göre değildi ..
övünmek gibi olmasın ,
ben aşktım .
şımartmak gibi olmasın ,
sen aşktın .
peki ya aşk biz miydi ?
sen bunu anlatamadın ..

öyle bir an geliyor ki -bu sık sık oluyor- ;
"acaba sıkılmış mıydı" , "o benden önce de mi vardı" , "şuan birisi var mı"
gibi sözler çıkıyor ağzımdan .. veya düşünüyorum bazen sadece
peki gerçekten böyle olsa , daha mı azalırdı acı ?
boşuna hepsi ..
karışmamam gereken şeyler ..
koca burnumu sokmamalıyım bu sefer
nasıl biliyorsa , öyle yapsın !

'Sen ölümümdün .
Seni tutabildim , her şeyi yitirirken'
demiş , Paul Celan !
ufak bir halsizlik benimki de -ya da ben öyle sanıyorum- ,
sonrası zaten malum ..
insan ölür mü aşk acısından ?
ölmezse eğer
o zaman ben insan değilim .

birileri ismimi fısıldar , sense duymazdan gelirsin ..
dibime kadar gelip burnunu soksa gözüme , o zaman mı konuşacaksın sadece ?
susacaksan hep sus .. ya da karşı çıkacaksan hep çık
ben seninsem , buna başımı eğerim ..
"hayır , benim değilsin" dersen , bunu da kabul ederim ..
ama beni başkalarına gitmekle suçlarsan , tepki veririm !
veya
"hayır , seninle olamam" dersen , başkası geldiğinde de sesini çıkarma ..
suskunluğunu koru ki , değerini bileyim
ağlayıp sızlayıp sana dönmek için değil değerini bilmek isteğim ..
ağlayıp sızlayıp kimseyle olamadığımı görmek için !
işte "devrimci ruhum kayboldu" demeni de şimdi anlıyor gibiyim -ya da yine yanlış anlıyorum- ,
belki de yeni bedenlere açık olmadığındı söylemek istediğin ..
"hayır , seninle olamam" diyorsan , bırak ben de devrimci ruhumun kaybolduğunu göreyim !
yeni tenlere dokunamamak neymiş , göreyim ..
bırak , yobazca seni sevmeye ve bu şekilde mahvolmaya devam edeyim !

18 Eylül 2008 Perşembe

.. masallarda buluşsak biz ? .. "18"

tükenen umuda yolculuk


unutulmuşluğun verdiği acımtırak bir tat var ağzımda .
ne sen konuş , ne ben susayım ..
doğru olan bütün yalanlarımızı ittim ya kenara
ah bir şıllık geçse de öpsem tarzında
vücuduma işlemiş kötü ruhların yırtık pırtık ten kokuları
süslenmiş iki-üç kelimeye kadar yoktum ben orada
bedenimdeki minik diş izleri hala kanamakta
ve çizikler ..
sevişirkenki sırtıma geçirilmiş tırnakların çizikleri
her şey kanrevan içinde
bir fısıltı gibi kulağımda sesleri
gittikçe uzaklaşan tatlı-sert ezgileri

zihnim gittikçe kapanıyor
beynimse işlememekte
ne yapacağını bilemeyen küçük bir çocuğun ıslak adımları
yollarda sefil bir hayat çizerek ilerleyen bir piç gibi
alınganlığım üzerimde
soğuk suyu içiyorum ve bunların hepsi aldatılmışlığın yudumları
omzumdaki minik ellerdi tutan beni
girdiğim bütün odalar yabancı
şimdi tek başıma uzanıyorum ve mekan edindim artık kaldırımları

sessizliğimin sesi "3"

hayatın kapanına kapılmak sonsuzluğa vermiş sözümden daha mahçup etti beni...gözyaşlarım yolumu kesmişse bile
kafamın tam ortasına inecekti bir his!
yalaktan hayat içmeyi istemek kanıra kanıra
çok engebeli
diken dolu
pis kokulu
ve leş dolu yollardan sonra
yalaktan hayat içmek kanıra kanıra...sonsuzluğa verilen sözün mahçupluğuydu...
bilincimin altına atılmış o bilinmeyenler
şimdi bir gecede çökmeye başladı üstüme...
sıçramalar ve soğuk terler yapışmış tenime
kapkaranlık gecede
uyku sersemliği
korkunun oluşturduğu hıçkırıkla
müthiş bir tablo oluşturdu...
hayatın kapanına kapılmak
sınıf sıralarında boğulmak kurularla
yapışması bir kenenin göğsüne
damağımda acı bir tat var
ancak bir vesile yok
kelepçe ellerimde değil
gözlerimde...
ve kapılmış bir sel var şelaleye...
yalaktan hayat içmek kanıra kanıra
ve bir sel kapılır şelaleye...
ötüşmeleri dalgaların vücudumda
sevişmesi korkuların anılarla
bilinç altı evleri ve hisler
iben önemli değilim...
sadece kapıldım bu kapana...
gözyaşlarım keserse yolumu geriye ne kalır ki soru işaretinden başka?...kelime yok...sadece bir işaret...
yık
tık
sık
ılık...
???...

17 Eylül 2008 Çarşamba

Facebook / VelvetVamp

Başlığı görenlerde oluşacak fikirleri düşünüyorum da .. emin olun hiçbiri değil (:
Şimdi size yazarlarımızı Facebook'ta bulabileceğiniz asıl isimlerini yazacağım çünkü aldığım maillerden ötürü biraz bunalmaya başladım ..

ArchNight - Kağan Gülaçar (gerçi o hep yazılarının sonuna yazar)
semus - Semra Dura
Jmlizm - Cemal Güntürkün
Asliay - Asliay Kilic
Velvet Vamp - Tunca Koluk (Aslında Kölük ama Türkçe karakter olmamasının bir sebebi var elbet)


Diğer 2 yazarımızın facebook adresi yok .. onlara ulaşmak isteyenlerse mail adreslerinden de ulaşabilirler ..
Her neyse , bu sorun da çözülmüştür umarım =)

Bareng Blog'u takip ettiğiniz için teşekkür ederim (:

15 Eylül 2008 Pazartesi

Buruşmuş Sayfalar "8"

Diriliş



Yokluğunun farkına vardığım an, bugünün geleceğini biliyordum.
Tanrıdan tek isteğim buydu. Ve oldu ya bugün…
Bana dokunuşun ve öpüşün… Yaşadığımı hatırlattı bana.
Sırf senin için yeniden tutundum hayata. Ölmeyeceğim.
Kalacak ve savaşacağım hayatla. Sen yanımda ol yeter.
Sev beni. Okşa gene saçımı. Öp dudaklarımı.
Isıt soğumuş bedenimi sıcaklığınla.
Söndürme gözlerimde yeniden alevlene bu aşkı.

Her zaman seviyorum seni. Hayatımın her anında.
Her nefes aldığımda aklımdasın. Kalbimde…
Nasıl unuturdum ki zaten? Onca anıyı ve neşeyi.
Asla bitmeyecek şekilde seviyorum seni.
Bitmeyecek bu aşk…

Atılan her hatıra bir odun olacak.
Ve körükleyecek bu aşkın ateşini. Sönmeyecek.
Sen hayatımın her anına sinmiş bir sis gibi,
Ben ise seninle başlayan bir fırtına…
Hiçbir şey durduramaz bizi.

Seni seviyorum bir tanem…
Kağan Gülaçar

14 Eylül 2008 Pazar

Buruşmuş Sayfalar "7"

Sizler ve Ben

Karanlık çöktü gene rüyalarıma. Sanki buzdan şatomda bir ben varmışım gibi…
Aklım oyunlar oynuyor çoğu zaman bana. Var olup ama gerçekte olmayan o kadar çok şey görüyorum ki.
Algı yeteneğimi kaybettiğim zaman kendi dolduruyor o boşluğu. Ve ben tembelleşiyorum.
Düşünmekten bile üşenir oluyorum. Aciz kalıyorum bu acımasız hayata karşı. Dik duramıyorum…
En sevdiğim yemekten bile tat alamaz oldu dilim. Düşünün, o dil ne söyleye bilir artık size?
Amacını kaybetmiş bir yaşam içerisinde benle birlikte sürüklenen bir et parçası o sadece…

Kelimeler yetmez oldu artık cümlelerime. Susmak anlamını yitirdi gene…
Gene bir arayıştayım, gene bir macerada. Ama ne yazık, tek bir yoldaş yok yanımda…
Ben karanlıklardan doğmuş aydınlığı ararken, neden herkes karanlığa koşuyor?
Nedir sizi bu kadar cezbeden? Bir nefeslik bir rüya mı? Yoksa yalanlarla dolu aşklar mı?
Midem kaldırmıyor yaptıklarınızı. Tiksiniyorum hepinizden.

Sizin somut yaşantınızda ben soyutlaşıyorum. Hatta zevk alıyorum soyutlaşmaktan.
Çünkü sizden farklı oluyorum o anda. Geçmiş, gelecek hiç önem kazanmıyor.
Neyse o oluyor insan bu şekilde. Ve size oranla benim aldığım haz paha biçilemez.
Siz evet cümlesinin kölesi olup statü peşinde koşarken, ben hayır diyip rest çekebiliyorum hayatta.
Düşünün bir iki dakika. Algılamak bu kadar mı zor? Peki uygulaması?

Şimdi beni dışlayan bu yaşayan böcekler, dinleyin beni!
Kim kazanıyor gerçekte düşündünüz mü? Tadıyor musunuz kaybetmenin gölgesini?
Siz kendi oyununuzda zar tutarken, ben kuralları koyuyorum artık.
Ve topluyorum sizi teker teker. Hepiniz için yer hazırladım bahçemde.
Sırayla ekeceğim hepinizi o yerlere. Büyüteceğim hiç büyümeyecek şekilde.
Meyvelerinizi toplayacağım. Kuruduğunuz zaman ise kesip yakacağım…



Kağan Gülaçar

.. masallarda buluşsak biz ? .. "17"

dırırım dırırım .
dünya usanmadı , ben ağladım
dırırım dırırım .
kimse susmadı , ben bakmadım


sadece zihinsel bir telaş .
daha hızlı atıyor kalbim
içten içe yiyip bitiriyor bir de bazı düşünceler

bazıları çok temiz olduğunu zannediyor kendinin
çok saf duygular beslediğini zannediyorlar
oysa bilmiyorlar ki beni .
ya da bildiklerini zannediyorlar !

kimsenin gözleri görmeyecek benim gibi
benim gibi bakamayacak kimse
bu benim için de üzücü .
ama o bunun farkında bile değil

çuval çuval çengelli iğne getiriyorum yatağıma
uzandığımda batsın vücuduma diye
ama batmaması için de uzanmıyorum
aslında uyumamak için
gözlerim hep açık olursa , hep aynı bakarım diye ..
ağlamak bile uyku getirmiyor bazen .

alkolü sevmiyorum artık .
bana yaptıkları için değil ..
insanlara yaptırdıkları için
gerçi alkol değilmiş suçlu
suçlu hep benim .
alkol benim .

hayatımın gidişatından memnun değilim
ve bunu anlayabilecek bir tane bile insan yok
elleri de yok
olsa da , uzatmıyor
ve hayatım bombok.

(...)
ama yine de
annem bana dün "pislik" dedi (:

Buruşmuş Sayfalar "6"

ADI YOK

Hatırlar mısın sevgili, sana aldığım ilk hediyeyi?
Hani vardı ya kalbimden gelen o sıcacık bir demet söz vardı ya,
Hatırlar mısın hala?
Benim olan ama artık bende olmayan o neşeyi?

Sana bırakıp gittiğim o umut dolu hayatı hatırlar mısın?
Nerde şimdi? Kaybettin değil mi?
Senin kaybettiğin çok şey oldu bir tanem.
Ve de kaybedeceğin çok şey var hala.

Peki son sorum sana,
Nerde benden o çaldıkların?
Giderken bırakmadıkların!
Kısacası umut dolu yaşamım…

Ver sende kalan bütün her şeyimi.
En başta umut ve zihnimi.
Çünkü dolduramıyorum bu boşluğu.
Dolduramıyorum, ağlıyorum…

İlk gittiğin gün vardı ya, hasta oldum.
Avutan olmadı beni ama. Olmuyordu ya senden başka…
Unutulurdum ya hep. Unutuldum işte!
Kayboldum derin sonsuzluklarda…

Biz aynı mıydık? Yoksa hep mi farklıydık?
Aynıydık diye geçiyor içimden.
Yoksa neden göstersin aynalar,
Ben yerine hep seni…

Parlamaz artık gözlerimiz. Duymaz hiç bir şeyi öfkemiz.
Eskisi kadar güçlü değiliz çünkü.
Bırakıp attık ya bir köşeye umudumuzu,
Kör oldu gözlerimiz. Ve kayboldu değerlerimiz…

Market raflarındayız artık.
Hem de farklı reyonlarda. Farklı kataloglarda.
Koymuyor müşteriler artık aynı poşete bizi.
Çünkü onlar ayırdı ya bizi…


Kağan Gülaçar

Siyah - 10

İçinde bulunduğun hezeyanı anlıyorum. Çünkü derler ya yaşayan bilir sen neden bahsediyorsun diye. Yaşadım! Hem de hepsini odamın içinde ve sessiz sedasız, kimselere işittirmeden ve sızım sızım sızlayarak; içten içe acıyarak..
Belki dert ortağı olma becerim yok, üsturuplu yaklaşamıyorum belki de... Belki senin de mecalin yok yorgun savaşçı kimliğinle dil dökmeye.
Onca çaba sonucunda onca anının gölgesinde gözyaşlarını avucuna damlatırken omzuna kolumu koyup cesaret de veremiyorum belki ama huzursuzum vehemmiyet dolu ruh halinden dolayı.
Şimdi sana söylenen her şey kuru gürültü, deli saçması geliyor olabilir. Muhtemelen de öyledir.
Tek isteğim ayaklarının altındaki uçuruma düşmek için bu kadar aceleci davranma. Belki kendi açından "Ne düşmesi? Dibe vurdum ben!" dir tüm bunların cevabı...
Ruhunu bu kadar acımasızca katletme n'olur...
Bir arkadaş'ıma...

12 Eylül 2008 Cuma

Buruşmuş Sayfalar "5"

Unut Beni
İstanbul


Seviyorum bu şehri ben.
Hem de senden daha çok.
Senin hep sarı yaprakların varken, o hep yeşil kalıyor.
Renkli burası…
Senin hiç sahip olamadığın renkler hatta…
Sen soluk kalıyorsun.

Sen soluk kalıyorsun İstanbul.
Renklerinin matlığı acı çektiriyor insana.
Havan solunmuyor.
Kokular ve tatlar hissedilmiyor senleyken.
Uzak dur benden. Ağlatma artık beni.
Doldurma boğazını gözyaşlarımla.

Dedim ya burası renkli.
Sende özlediğim tatları tadıyorum burada.
Bekliyorsun hala beni biliyorum.
Ama dönmeyeceğim sana…
Bitti İstanbul. Biz bittik.
Bırak peşimi…

Sen kovaladıkça beni bitmeyecek sana olan sitemim.
Bırak beni yalvarıyorum. İstemiyorum kin dolu bir hayat.
Canımdan başka ne istersen al götür bedel olsun.
Ama canımı isteme benden. Lazım olan tek şey canım bu yeni hayatta…

Kağan Gülaçar

.. masallarda buluşsak biz ? .. "16"

siyaha boyalı çığlıklar


Rolümü çok iyi benimsedim . her şeyin bilincinde olmak da pek güzel değil ama bu dünyadaki rolümü çok iyi benimsedim .. çevremdeki insanların da rollerini biliyorum artık ! onların bana neler yapmaya çalıştıklarını , kendilerini ne duruma düşürdüklerini görebiliyorum . ve gördükçe artık taş kesiliyorum ..

Sil baştan demiştim zamanında .. olmadı galiba . körelmiş duyularım vardı çünkü .. hiçbir şey yapamadım , elim kolum bağlı kalmıştı . şimdi her şeyi açık açık görüyorum .. insanların gerçek yüzlerini , ne bok olduklarını . ve kimseye tutuklu değilim ben .. kimsenin hayatında yerim olmadığı gibi , benim de hayatımda kimsenin yeri yok .
olgunluk mu bu?
oldum mu oruç ağabey? (:
tanıdım onu bunu . çok farklı yüzlerdi hepsi .. hepsi birbirinden aşağılık , hepsi birbirinden iki yüzlü . ruhumu çaldılar , kanımı emdiler .. ama tanıdım .
en azından artık bilinçsizce yürümek yok yolun ortasından .. bilinçsizce yaban ellere gitmek yok .
çok mu isteniyor ?
her şeyi isteyerek yaşarım .

Bugün Cuma . dünyadan habersizim .. ama kendi dünyamı biliyorum ya , yeter . kendi dünyam bana yeter de artar bile .. bundan sonra her gün sokaklardayım . sokakları evim yapacağım . dilencilerle , tinercilerle arkadaş olacağım .. bok çukurunun daimi üyesi olacağım . belki fahişelerle de sohbet edeceğim .. belki de fahişe ruhlu arkadaşlarım olacak . bu sefer onları kabul edeceğim .. yine de ruhum temiz kalacak . ben isteyeceğim

Küçük küçük çiziklerle sönük bir hayata atılmak .. simsiyah bir yaşam , bu kez değişik körelmiş duyumlar .. eskisinden daha farklı .
ben itildim .
itilmişim .
başıboş kaldım .
çoktan ele geçirilmişti beynim .. şimdi serbestim
ve yollarda daha özgürüm artık
çığlıklar atacağım
siyaha boyanmış bir sürü çığlığım var benim .
dünya susacak ..
ben içimden bağıracağım
özgürlüğümü daha yeni oluşuma geçmiş kanatlarıma yıkacağım
kanatlarım .
artık bir şahsa dair olmayan kanatlarım ..
tek başına kanat onlar .
artık ben kanatacağım
siyaha boyanmış bir sürü çığlığım var benim .
hepsi birbirinden karamsar , hepsi birbirinden kirli ..
belki bir pislik olacağım
ama
elbet susacağım ..

Ben rolümü benimsedim . ve herkesin rolünün ne olduğunu da anladım ..
artık incinmeyeceğim

11 Eylül 2008 Perşembe

Siyah - 9

Hiç içimden gelmiyor açmak gözlerimi, ve perdeleri aralamak. Odaya ışık girecek elbette ki ama ardından yine karanlık gelecek... Tıpkı önce gülmekten gözleri yaşaran birinin ne için ağlayacağını merak etmesi gibi... Güneşi gören gözlerin merakla ve ışıldayarak bakmasının ardından karanlığın bünyesinde hüzünle dolması gibi.

Ellerimin, o salıncakta sallanırken bana aldığın aburcubur yağıyla kayıp kafa üstü yere düşmek gibi.. 7. kattan aşağıya giderken ve "Hadi bana müsade güzelim.. " demeyişin. Belki de bu düşüş 7. kattan aşağıya olmalıydı tam yanına isabet edecek şekilde, kafaüstü...

Sana bakarken güneşe bakar gibi merakla ve sevgiyle bakardım. Korkardım ya karanlık gelecek bir gün diye elimden tutardın, cesaret gelirdi ve güven duyardım. 7. kattan aşağıya baktığımda çok karanlıktı ve sen gittin. Arabanın arkasındaydın öylece elimi tutamadığın için karanlıktı hayat, karanlıktı çehren.

Trafik lambaları da ayarlanmış gibi kırmızı durdu bir süre. Sadece sana ve bana ayarlanmış gibi "korkma" dedin o kısacık sürede.. "Korkma, dinleneceğiz... "
Ve gittin işte güneşe doğru... Aydınlığa bakıp ışıldar bazen gözlerim; sonrasında beklenen karanlık gelir ve dolar yeniden o gözler duvardaki fotoğrafına bakarak sayıklarım içimden:

"Dinleneceğiz... Dinleneceğiz... "




Ve ne tesadüftür ki sana yazdığım bu sayı, seni kaybettiğim ayın sayısıyla aynı.. Ve ben o ayda bulunmaktayım, yine karanlıktayım...

______________________14.09.2003. _______________________

.. masallarda buluşsak biz ? .. "15"

gün ağırdı yine .. taşıması zordu
gün ağarırdı yine .. aklımı senden almak imkânsızdı


gülüşün .. gülüşünle birlikte ortaya çıkan gamzelerin ! her şeyini özledim sevgili . ve dünyaya bedeldi seni güldürmek .. gamzelerini görebilmek için güldürürdüm seni en çok . bu bencillikti biraz , gamzelerini çok severdim .. ama gülüşün de güzeldi , gülüşüne kurban .

dünyanın yedi harikasından iki tanesiydi gözlerin .. ve kendimi onların içinde görmeyi de çok severdim !
bildiğim tek bir şey var hala .seni çok sevdiğim ..ve özlediğim bir an var ki , elini yüzümde gezdirişin !
hani uyurdum ya ben .. sen gelir yanıma uzanırdın sinsice .uyku perisi gibi .. okşardın yüzümü , ben hissederdim !

yarın uyandırmadan önce başıma dikilip bir masal anlat...sonra dilediğin gibi uyandır !

9 Eylül 2008 Salı

Buruşmuş Sayfalar "4"

Sitem!






Ölüm neye benzer düşündünüz mü hiç? Karanlık mı?
Yoksa kör edici bir aydınlık mıdır ölüm? Duyar mısınız ölümden sonra sesleri?
Veya hisseder misiniz tatları?

Ürperiyor değil mi insan ölüm gelince akla? Ben ürpermiyorum.
Dalıyorum ölümün karanlık sorularına. Ve yapıyorum üstüme vazife olmayan bu sonsuz sorguyu.
Hesap soruyorum bu düzeni kurandan. Yaradılışımın hakkını arıyorum.
Bilgiye aç kalıp, aç olan başkalarına koşmaktansa; karnımı doyuruyorum.

Madem beni yarattın bana öğret var olanları.
Ve göreyim ne kadar büyüksün. Daha doğrusu benim için nesin anlayayım.

Kes istersen soluduğum havayı. Cezamı ödet istediğin gibi.
Ruhumu al istersen, sat istediğin iblise. Yalnızca bana o istediğim tek şeyi ver.
Hayatın anlamını söyle bana.

Kitap istemiyorum senden. Ne mal, ne mülk…
Sorularıma kendi dilinle cevap ver. Konuş benle asırlarca konuşmadığın gibi.
Ve nihayet göreyim o utangaç yüzünü…

Kagan Gülaçar

Buruşmuş Sayfalar "3"

Müptela


Koyu renklerin matlığında kaybolmuş bir ressam gibi hissederim kendimi…
Bazen açık kapı yokmuş gibi boyarım tuvalimi. Ağlatırım beni izleyenleri.
Benim hayalime dalan kişileri yok sayarmışçasına, bencillikle veririm eserimi.
Kaybetmeyi alışkanlık yaparım… Bilmem ama zevk alırım…

Kaybedeceğini bilerek masaya oturan bir kumarbazımdır bazen.
Bütün servetime oynarım oyunumu. Kaybetmek için oynarım…
Kaybetmek bile insana değer kazandırıyor bu dünyada. Varlığını hatırlatıyor.
Benliğinde kim var onu söylüyor sana. Yapabileceklerini ve geri kalanları…

Ben ise bir müptelayım şu hayatta. Kim olduğunu bilmeyen densizin tekiyim.
Benden alıp götürülen her şeyin düşkünüyüm. Ve bana verilen her şeyin düşmanı.
Ya kazanır ya da kaybederim. Toplamam hayatları. Kendimle varım.
Ve yalanlarım ya da günahlarım…

“Bazen sussam mı?” derim içimden. Ama aldatırım kendimi defalarca.
Aynalarda gölgemle yarışırım. Ne fayda?
Avuturum kendimi boş sokaklarda.
Gene bir köşeye siner ağlarım…




Kagan Gülaçar

Buruşmuş Sayfalar "2"






Bir Rüya Gürdüm Sanki






Odamın en soğuk ve en kuytu köşesinde yaktım sigaramı.
Dumanıyla beraber daldım rüyalara. Esen havanın doğrultusunda saldım kendimi.
Bir hayalle yaşamak nasılmış anlamazdım. Neşe ve keder dengesini bozmanın ne demek olduğunu…
İnsanların hep sıcak olduğu renkli bulutlu diyarlara uçtum o an. Ve haykırdım ben özgürüm diye.
Pembe kanatlı melekler sardı dört yanımı. Ağladım… Tutamadım gözyaşlarımı.


Mutluluğun diyarında son dakikamdı o an. Soğuk bir elin dokunuşuyla hayata döndüm.
Uyandırdı bir sinek beni rüyamdan. Yoksunlaştırdı beni neşe dolu hayalimden. Lanet ettim bende hayata.
Sigaram kederinden kendi kendini içiyordu o sırada. “Arkadaş daldın gene” der gibi bakıyordu bana.
Unutmuş olduğum dostumu üzmemek için çektim ciğerlerime. Ve daldık akşamın en heyecanlı yerine.

Kör oldu gözlerim zifiri karanlığın içinde. Dönemez oldum rüyalarıma.
Hiç görmemişim sanki o güzel diyarları. Unutmaya çalıştım. Rüya değildi… Sanki rüyaydı dedim.
Avuttum kendimi. Sarhoş oldum gene bir fahişenin koynunda. Unuttum.
Nankör yaşamımın bir penceresi daha dedim… Yok oldum…


Kagan Gülaçar

8 Eylül 2008 Pazartesi

Buruşmuş Sayfalar "1"


Gri Sular

Havanın sarıyla buluştuğu zamanlardan biriydi. Akşam olmuştu. Yıldızlar daha yeni göz kırpıyordu insanlara.
Ben kimselerin bakmadığı gölgelerden yol alıyordum evime. İstanbul’un gri sularında bir yosun gibi, siniyorum bir köşeye.
Her akşam denk geldiğim yaşlı dostum selamlıyor beni gene. Boyası dökülmüş kırmızı körüklüm benim. Sende yorgunsun biliyorum.
“Ama bak gün bitti” diyorum ona. O ise kanser olmuş ciğerlerine lanet okuyor gene. “Boşver sen gel!” der gibi açıyor kapılarını.

İçeri girdiğimde benim gibi yosunlar görüyorum her yerde. Bu gri sularda yaşayan bir balık bile bulamıyorum.
En arkanın bir önü hiç dolu olmaz körüklümde. Yerimi tutar benim için. Yaşlı dostumun sola arka tekeri üzerinde gene bir maceraya…
Bazen yaslarım başımı onun penceresine. Dalarım bu gri suların en dibine. Hayallerimle yaşarım o an. Balık olarak görürüm kendimi.
Ama ne fayda eder bu hayatta düş kurmak? Ne işe yarar rüyalarımız? Umut etmek yeter mi kazanmaya? Yoksa benim gibi ağlatır mı adamı?

Her bir hatada satar gram gram seni. Sonra yutar seni karanlığında bu hayat. En sonunda sularda yosun yapar seni…
Ben ise olmuşum yosun ağlarım derin sularda. Her dalgada yeni dostlar keşfeder veya kaybederim. Bu dibi kumdan hayatta kör olur gözlerim.
Tat alamam tuzdan başka. Islak gibi gelir sigaram her yakışımda. Ve söner gözlerimin feri mutsuzluğun en koyu tarafında. Solarım gene…


Kagan Gülaçar

.. masallarda buluşsak biz ? .. "14"

ebediyen susan eskimiş ses.lerim
eskimiş hayallerim


karanlık .. karanlık .. karanlık !
ah başka bildiğim bir şey kalmamış gibi ?

önce şarkılarda arıyorum çaresizliğimi .. acısını çekiyorum içime içime
ve ordan giriyor
-nightmare lying here in the dark
diye ..
ve ilk sözcüğünde daha damlıyor gözyaşlarım ! kabusu karanlığıma karıştırıyor sözler .. evet , hepsi burada işte ..
-dreamer always alone
yapma .. bu cümle bana ağır gelir ! ağlamaya devam ediyorum .. hayallerim uğruna ölebilirdim .. hayalimdeki uğruna ! fakat buna izin verilmedi . ve hayallerimi tek ben kurmuyordum aslında ! birlikte kuruyorduk .. bizim hayallerimizdi ! ama sanırım tek ben kuruyormuşum .. evet , hayalperest her zaman "yalnız" ! yalnızım ..

sonra biraz susuyor şarkılar . 2 saniyelik bir aradan sonra yeni bir tütsü tadında
-in my life,there's just an empty space . all my dreams are lost
of diyorum bir kez daha .. içten ve kanarcasına ! canım acıyorken .. gözyaşlarım daha hızlı akmaya başlıyor ! hayatımda gerçekten de koca bir boşluk var ve hayallerimi kaybettim ! ne bok yiyeceğimi bilemez halde , debelenip durmaktayım sadece .. ordan oraya savruluyorum ve susmaktan başka çarem de yok ! kendime geleceğim anı bekliyorum .
-come back into my arms . I'm so alone .. forgive me , girl
hmm .. evet , bunu gerçekten istiyordum fakat ...
neyse .

şarkılar böylesine devam ederken kanıyor artık gözlerim bi yerden sonra .. ve bana bir tas uzatıyorsun gözlerimden akan kanı içine akıtmam için . sadece bir tas veriyorsun elime ve arkanı dönüyorsun .. tam gidecekken kafanı kaldırıp , "senin için yapabileceğim tek şey bu" diyorsun ! soğuk ve umarsız .. ve gidiyorsun !

bense boşluğuma sarılıyorum .. dün yine ağladım , bugün yine susuyorum !

7 Eylül 2008 Pazar

.. masallarda buluşsak biz ? .. "13"

Masal.ımın içindeki Yüz.lerce senben
. .eğer dinlersen


Mutluluktan uçarken bulutlarla birlikte , birden aşağıya doğru itildim . hor gördüler belki de beni , belki de kıskandılar .. bulutların arasından fırlayarak başladı can çekişmelerim .. ve şimdi yere düştüm işte , kanıyorum ! beni iten.ler mutlu oldu mu ? ah , evet . ben de seni seviyorum , sizi seviyorum , biz.i seviyorum .. sözde ne kadar kolay söylenen iki kelimelik bir şey oldu bu ! lafta kalan .. dillere düştü iyice ve aslında yalandır çoğu zaman !

Beynimi kemiren bütün düşüncelerden arınmaya çalışıyorum şu zor zamanlarımda .. o kadar güzel anıların zihnimden birden çıkmasını bekleyemem elbette ama sanırım bu sefer zaten çıkmayacak ! en üzüldüğüm nokta da bu ya , böylesine harcanmışlık ..

Daha dün bilenmiş bir bıçağı , bugün yavaşça batırıyorlar etime .. önce ucunu dokunduruyorlar ve zaten sipsivri . hemen kesiyor derimi ! her bastırışta daha çok derine .. zaten yeterince acı çekiyorum , bu ne ki ? batır , batırın ! hadi daha derine .. sigara söndürülmüş derime .. hadi daha çok derine ! çoktan ölmeliydim zaten .. hala yaşıyorum gereksizce !

Ellerim de ağlar benim .
ben
pabuçlarıma kadar kanadım
aklım almıyor artık
sustum ..
Gözlerinden anladım
sen
tırnaklarımı ayırdın etinden
özledin önceleri
kandırdın
benden başka kimler dokundu yüreğine ?
söyle kadın
Sözlerim de kanar benim .

Söylediğim gibi her şey .. ben başkasına gidemiyorum , başkasının olamıyorum ! Sözlerim sana çıkar .. gözlerim sana bakar ! benim .. kalbim ağlar !
Düşündüğün gibi her şey .. ellerini yüzümde gezdirmeni özledim ! senin içindi bebeksi emeklemelerim .. yaşamaya çalışıyordum sana , hep sana .. ve hayatta kalma mücadelesi veeriyordum ! gücümü de senden alıyordum . ah sen ? nerdesin ..

Bir haftadır çikolatadan yapılmış bir heykele senin adını verdim ve seninle konuştuğumu sanıyorum .. sana bir sürü kitap okudum şimdiye kadar .. bir de yeni bir masal uydurdum ! bu sefer sadece benim masalım . içinde yoksun .. içinde olmak istemediğin , içini bilmek istemediğin masalım ! ben yine de dün gittim heykelinin yanına ve onu da anlattım ama ...

dinlemedin .

Siyah - Yeniden (8)

Cellatım, Canım



Bana hiç bir şey sorulmadı, art arda hüküm verildi benden habersiz.. Bire bin katıldı, yapmadığımdı anlatılanlar, iftira atıldı; yaptıklarım hiçe sayıldı.. "Yok" dedim gözlerine bakıp cellatımın "ben yapmadım!" Gözleri kilitliydi cellatın gözlerime bakamadı. Gözlerime baksaydı içimdeki acıyı anlardı o da insandı.. Ama yapmadı! Gözleri perdeli, işitmesi de imkansızdı. Son arzumu bile sormadı, konuşamadı. İdam sandalyesinin tepesinde ayakta bir ben vardım bir de o alanda sadece cellatım, canım. Beni suçlayanlar neredeydi? Belki itiraf ederlerdi cellatım da boynuma sarılırdı o zaman, o kumlu urganı çıkarırdı boynumdan...Cellat gözlerini baktığı noktadan ayırmadı, belli ki karalıydı ve çekecekti sandalyeyi.. Sağ gözünden bir yaş damladı ve yine gözleri aynı noktaya odaklıyken çekiverdi sandalyeyi. Ellerim kollarım bağlı boğazımı sıkıyordu urgan. Yok hayır urgan olamaz beni boğan ! Onların kirli elleriydi, boğazımı çevrelemiş ve acıtarak sıkan.. Gözlerini kinle açıp kapatmış hasımlarımındı bu eller. Nefes alıp vermek daha da zorlaşmıştı ve morarmaya başlamıştı yüzüm. Ey cellatım elleriyle boğuyorlar beni sen bunun baş tanığısın! Bir o kadar da katilimsin şimdi başımda ağladığın. Bana değil ona buna inandın, görev sandın boynumu bağladın. Bu gidişin dönüşü yok artık, ayaklarım son can tanelerimin vücumdan ayrıldığını daha şimdi haber verdiler...Morarmış yüzümde gerçekleri ara ama asla bulamayacaksın!